Suriye Baas rejiminin Annan Planı olarak da kayıtlara geçen altı maddelik planı kabul etmesiyle birlikte Suriye isyanında yeni bir safhaya girdiğimiz havası geçen hafta boyunca etkili oldu. Oysa Suriye'de isyanın başlangıcından bugüne kadar geçen bir yıl içinde 'Esed rejiminin kabul etmediği bir plan oldu mu?' sualini sormak gerekiyor. Bu sorunun cevabını bir yıldır yaşayarak görmüş olduk. Baas rejiminin başta Türkiye olmak üzere, akan kanın durması için kendisine önerilen neredeyse bütün planları kabul ettiğini söylemek yanlış olmaz. Bu çerçevede, bu planı da oldukça iştahlı bir şekilde kabul etmesinin arkasındaki ana saikleri anlamakta fayda var.
Öncelikle, planın Rusya, İran ve Arap Birliği tarafından destekleniyor oluşu en temel faktördür. İkincisi, hem Arap Birliği toplantısının hem de Suriye Dostları konferansının benzer günlere denk gelmiş olması Suriye açısından bir fırsata dönüştürülmüştür. Üçüncüsü, planın takvimsiz ve yaptırımsız olmasıdır. Arap Birliği'nde dönem başkanlığı, bundan dokuz yıl önce bir başka Baas rejiminin Amerika tarafından yıkılmasıyla bugünkü iktidarlarına kavuşan Irak'a geçmektedir. Daha 2009 sonunda, Saddam sonrası Baas odaklarını desteklediği ve Irak'ı istikrarsızlaştırdığı için Suriye ile karşı karşıya gelen Bağdat, bugün, Suriye Baas rejiminin yarı-pasif destekçilerinden birisi konumundadır. Lübnan'la birlikte Suriye rejimini destekleyen iki Arap yönetiminden birisi olan Irak, Arap Ligi dönem başkanlığında Esed rejiminin umutlarından birisi haline dönüşmüştür. Dördüncüsü, Rusya, Suriye'de devam etmekte olan katliamların sorumluluğunu üzerine almak istememektedir. Bugüne kadar Baas rejiminin sürdürdüğü acımasız şiddet politikalarının devam etmesinin yegâne sebebi olan Rusya yumuşak bir iniş denemesi yapmaktadır. Rusya, Annan Planı gibi karşı çıkılması kolay olmayan talepler listesi üzerinden hem Suriye'yi uyardığı mesajını dünyaya vermek hem de Baas rejiminin uygulanamaz bir plan marifetiyle zaman kazanmasına yardımcı olmaktadır. İran ise Rusya ile benzer bir pozisyonu paylaşmakta, Annan Planını jeopolitik hesaplarının katliamlar karşısında anlamsızlaşmasını engelleyecek bir adım olarak görmektedir.
Annan planı genelde Batı, özelde ise Amerika açısından sorumluluktan bir süreliğine kaçmak için de bir imkân sunmaktadır. Seçim yılını "İran korkusu" dışında başka bir Ortadoğu sorununa gerek duymadan geçirmek isteyen Obama yönetimi, Suriye sorunuyla yüzleşmek istememektedir. ABD, Suriye sorunuyla yüzleşmekten elbette Suriye'de yaşananları anlamamaktadır. ABD için Esed ile yüzleşmek ya da somut adımlar atmak; İran geriliminde dikkat dağılması, İsrail'in tam da arzuladığı kıvamda bir Suriye denkleminin bozulması ihtimali, Rusya ile 2010'da İran nükleer meselesi üzerinden pazarlığa oturması gibi masaya oturmak zorunda kalması ve son olarak Türkiye'nin bölgedeki pozisyonunun Suriye üzerinden tahkim edilmesi anlamına gelmektedir. ABD bu açmazlarla ve yüzleşmek istemediği gelişmelerle karşılaşmak yerine Suriye'de de facto durumun süregitmesini tercih etmektedir. Bu ise kerameti kendinden menkul komplocu "Amerika ya da Batı Suriye'ye müdahale edecek, Türkiye'yi kullanıyor" şeklindeki zaman üstü siyasi klişelerin bir kez daha anlamsızlığını ortaya koymaktadır.
Annan Planı
Zamanüstü olan sadece komplo teorileri değil elbette. Annan Planı da takvimsiz ve yaptırımsız olması hasebiyle zamanüstü bir niteliğe sahiptir. Altı maddelik plan Baas rejiminden bir takvime ve yaptırıma maruz kalmadan adımlar atmasını beklemektedir. Planın içerisine döşenmiş muğlak ifadeler marifetiyle de sadece takvimsiz değil Esed ve diğer aktörlerin istediği gibi yorumlayabilecekleri şekilde dizayn edilmiş durumdadır. Bu meyanda özetle plana göz atmakta fayda var. Annan planı, ilk maddede başlatılacak takip sürecinin Suriye liderliğinde olacağını teyit etmektedir. İkinci maddede, Esed'e ve muhalefete yönelik şiddeti durdurma çağrısını bir ön şarta veya yaptırıma bağlamamakta; üçüncü maddede, şiddeti durdurma çağrısının yerine getirilmeyeceğini varsayarak, en azından günde iki saatlik bir ateşkes talep etmekte; dördüncü maddede, Esed rejiminin gözaltına alınan veya tutuklanan kişilerle ilgili bilgileri kamuoyuyla paylaşmasını ve suçsuzları salıvermesini talep etmektedir. Beşinci maddede, gazeteciler için bütün ülkede hareket (seyahat) hürriyetinin sağlanması ve bunlar için ayrımcı olmayan vize politikalarının izlenmesi talep edilmektedir. Oysa geçen hafta 18-42 yaş arası Suriyeli erkeklere yurt dışı çıkış yasağı getiren Baas rejimi sadece bu maddeyi uygulasın Suriye sorununun çehresi değişecektir. Altıncı maddede, toplanma hürriyeti ve barışçı gösteriler yapma hakkına saygı gösterilmesi talep edilmektedir. Masum bir gösteriyi kana bulayarak isyanın bizzat başlamasının nedeni olan Esed rejiminin, son bir yıldır 8000'den fazla insanı büyük ölçüde gösteriler sırasında veya sonrasında öldürmüş olması gerçeği bile bu temenniyi fazlaca naif kılmaya yetmektedir.
Annan'ın takvimsiz ve yaptırımsız planı son bir yıl içinde Suriye'ye yönelik dile getirilen taleplerin bir başka formülünden ibarettir. Baas rejimi son bir yıldır bütün takvimsiz, yaptırımsız planları kabul ettiği gibi bu planı da kabul etmiştir. Esed açısından bu türden planlar, 2012 içinde küresel meşguliyetlerinin zirve yaptığı bir yılda, isyanı olabildiğince kanlı bir şekilde bu sene içinde bastırarak bölgesel ve küresel aktörlerle pazarlığa oturmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir. Lakin Suriye halkının kanı üzerinden yapılan bu hesabın bir sınırı bulunmaktadır. Baas rejimi elbette bu sınırın farkında değildir.