Suriye'de Baas rejimine karşı isyanın başlamasının üzerinden bir yıl geçti. Bu oldukça zorlu, uzun ve kanlı senenin ardından Suriye isyanına dair bir muhasebe yapılması gerekiyor. Geçtiğimiz sene, sadece Suriye'deki rejimin ne kadar zalim olacağını göstermedi; aynı zamanda bölgesel ve küresel bir siyasal turnusol kâğıdının da ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu yönüyle jeopolitik ile ahlakın, jeostrateji ile ilkelerin de karşı karşıya gelmesine yol açtı. Neticede, mazlum Suriye halkının sadece geçen seneden beri yaşadıkları, Suriye'yi, Arap isyanları bağlamındaki bir siyasi mesele olmanın da ötesine götürerek bir "imtihana" dönüştürmüş durumda. Bugün tarihin kayıt altına aldığı mezkûr imtihandan geçenler ve geçmeyenlerden başkası değildir.
Tunus'la başlayan isyan dalgası asıl kırılmayı en geç vurması beklenen Mısır'da yapmıştı. Hem Mısır hem de Tunus'ta yılların diktatörleri oldukça hızlı bir şekilde iktidarlarını bıraktılar. Bin Ali ve Mübarek'in günler içinde on yıllardır devam eden iktidarlarını bırakması isyan dalgasının ulaştığı her ülkede aynı boyutta etki uyandırması beklentisini abartılı bir şekilde artırdı. Oysa Mübarek-Bin Ali kendilerinden menkul bir güç temerküzü ile değil bir gücün onları istihdam etmesinden dolayı yıllarca pozisyonlarını korudular. Dolayısıyla gün gelip artık Ortadoğu düzeni içinde bir anlamları kalmadığı görülünce oldukça sessiz sedasız sayılabilecek bir şekilde iktidar değişiminin önü açıldı.
İsyan dalgası hem toplumsal yapısı hem ekonomipolitiği hem de ilginç iktidar özellikleriyle Libya'ya ulaştığında Mısır- Tunus örnekliğinin tekrar etmeyeceği aşikârdı. Öyle de oldu. Libya, ekonomi- politik değeri dışında bölgesel düzende fazlaca bir yere oturmayan, küresel sistem açısından ise siyasal bir değer transferi yapılmamış olan müstesna bir örnekti. Bu haliyle, provokatif bir Avrupalı müdahalenin öznesi olmaktan öteye geçmeyerek, küresel ve bölgesel jeopolitiğin gündemine giremedi. Yine de Libya'daki iktidar değişimi sancılı bir süreçle gerçekleşebildi.
Bölgesel ve küresel jeopolitik dengeler
Suriye, yukarıda aktardığımız neticesi tamamlanmış üç örnek ile Yemen ve Bahreyn gibi inişli çıkışlı süreçlerin ortasındaki isyanı temsil etmektedir. Suriye isyanı sadece diğer Arap uyanışlarının ortasında bir yerde olsaydı iyiydi. Maalesef Suriye, bölgesel ve küresel jeopolitiğin de ortasında kalmış durumda. Bütün bu sıkışmışlıklar, en başta Baas rejimi tarafından ardından da bölgesel ve küresel aktörler tarafından suiistimal edilmektedir. Başka bir deyişle, bölgesel ve küresel tıkanma noktaları Esad yönetimi tarafından zaman kazanma, İran tarafından taktik hamleler, ABD tarafından da seçim yılında sorunla yüzleşmeme imkânı olarak görülmektedir. Bu adımlar ise kelimenin tam anlamıyla Suriyelileri Esat'la baş başa bırakmaya yardımcı olmaktadır. Baas rejiminin bugün arzuladığı şey de kendisine ait bir Suriye'de olabildiğince yalnız kalmaktır.
Bu sene, Suriye meselesinde aktör olan veya olabilecek olan güçlerin tamamında iç siyasi gündem de hareketli durumda. Amerika ve Fransa seçimlere hazırlanırken Rusya henüz siyasi geçişini bitirmektedir. İran iç politikasında oldukça hareketli günler yaşarken Çin de siyasi geçişe hazırlık yapmaktadır. Bütün bu aktörlerden bağımsız olarak Türkiye görece daha sakin günler geçirmektedir. Dolayısıyla Türkiye dışındaki aktörler için Suriye hem bir iç siyaset malzemesi haline hem de iç siyasetteki gelişmelerden dolayı bir duyarsızlığa dönüşme durumundadır. Esad rejimi tam da bu denklemin sağladığı bir siyasal illüzyon görmektedir. Soruna müdahil olan veya olma potansiyeli bulunan aktörlerin meşguliyetinden doğan alanı, ülke içinde katliamları hızlandırma imkânı olarak değerlendirmektedir. Bu yolla da isyanı kanlı bir şekilde 2012 içinde bastırma hesabı yapmaktadır. Bu çıkmaz sokağın ve sınırları zorlamanın başka bir ifadesidir. Baas rejimi jeopolitik dengeler ve 2012 meşguliyetlerinin arasına sıkıştırdığı politikalarının her geçen gün iki dinamiğinde kullanım sınırlarına yaklaştığını görememektedir. Jeopolitik dengeler, 2012'de katliamlar karşısında ancak belli bir noktaya kadar sessiz kalabilir. Aynı şekilde, post Camp David sürecinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki bütün yeni aktörleri de Suriye üzerinden rahatsızlıklarını açık bir şekilde dillendirmekte, isyana destek
vermekteler. Özellikle ABD hem bu yeni aktörlerle olan ilişkisinde hem de yaşanan değişim dalgasının karşısında doğrudan duran bir pozisyona girmek istememektedir. Esad'ın ve destekçilerinin yanlış hesapları seçim yılındaki ABD'de bir anda Suriye'yi kampanyanın merkezine oturtabilir.
Önümüzdeki haftalar ve aylarda maalesef başından beri tahmin ettiğimiz gibi daha fazla kan ve gözyaşı göreceğiz. Suriye ordusu çözülmeye devam edecek. Ordu çözüldükçe boşluğu daha fazla polis, istihbarat ve Şebbiha dolduracak. Bu ise daha fazla katliam anlamına gelmektedir. Baas rejiminin iki dış destekçisinden Rusya bu süreçte biraz daha sessiz destek veren bir aktöre dönüşürken, İran ABD seçim yılının bir malzemesi olarak daha fazla hedefe oturtulabilir. Bu ise İran'ın gerilimi Suriye üzerinden bir vekâlet savaşıyla sürdürme ihtimalini güçlendirecektir.
Ortaya çıkan manzara her durumda Baas rejimi için bir kısır döngüye işaret ediyor. Türkiye aynı süreçte hem sınırında yaşanan sıcak gelişmelerden dolayı hem de Suriye'de akan kanın durması için daha aktif bir rol üslenmek durumunda kalacaktır. Bütün bunlar Suriye'ye ilk anda askeri bir müdahale anlamına gelmiyor. Ama halihazırda ciddi bir ambargo altında bulunan Suriye rejimi, uluslararası baskının daha sertleştiği bir senaryoda hem siyaseten hem de ekonomik olarak ayakta kalmakta zorlanacaktır. Akan kanın durması için başka bir ihtimal de görünmemektedir.