Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MÜCAHİT KÜÇÜKYILMAZ

Düzenin normalleşmesi: Küçükömer'i yeniden okumak

İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması eserine kaynaklık eden makalelerin yayımlanmasının üzerinden tam 43 yıl geçti. Türkiye'de en sağlam ve yapıcı sistem eleştirisini dile getiren aydınların başında gelen Küçükömer, Ekim 1968'de Akşam gazetesinde, dönemin moda akımı "Ortanın Solu"nu konu alan dört eleştirel makale kaleme alarak sadece sol ve sağ entelektüellerin değil, devlet ricalinin de ezberini bozmuştu. Ertesi yıl kitap olarak basılan Düzenin Yabancılaşması, kabaca "Türkiye'de sol sağ, sağ da soldur" şeklinde özetlenen görüşler nedeniyle, hem sağcıların hem de solcuların pek hoşuna gitmedi; Küçükömer, 1987 yılındaki ölümüne kadar yok sayıldı. Kitap 1994'te ikinci kez basıldığında ise, Türkiye kamuoyu, yerel yönetimlerde hızla yükselen Refah Partisi'nin ve İslamcıların sosyalizm ile ilişkisini tartışmakta; başta CHP olmak üzere, sol partilerin de solculuğunu sorgulamaktaydı. Küçükömer'in sağsol kavramlarının Türk siyasal tarihindeki konumlanma ve temsil biçimlerine ilişkin ufuk açıcı yaklaşımı, zamanla, aydın zümrede yok sayıldığı ölçüde siyasal pratikte berraklaşan bir gerçeğe dönüştü. Sol siyasetin parlak günlerini yaşadığı 1960'larda, 27 Mayıs 1960 darbesinden bir yıl sonra yapılan seçimleri, Demokrat Parti'nin devamı olarak görülen Adalet Partisi kazanınca, "Ordu-gençlik el ele" sloganıyla Sosyalistler ile Kemalistler yakınlaştı. İlhan Selçuk ve Doğan Avcıoğlu önderliğindeki Yön Hareketi ile Mihri Belli'nin Milli Demokratik Devrim Hareketi, ümitlerini Kemalist subaylara ve onların gerçekleştireceği bir devrime bağladı. Solun siyasal bakımdan cuntacılık ve jakobenizme kayan bu cephesi, Türkiye tarihini değerlendirirken, Feodal Üretim Tarzı'nı (FÜT) öne çıkararak üretim ilişkilerinin feodal niteliğine gönderme yapmaktaydı. Onların karşısında yer alan Sencer Divitçioğlu, Mehmet Ali Aybar ve İdris Küçükömer ise daha halkçı, sivil toplumcu ve Anadolu topraklarının yerel dinamiklerine uyarlanmış Asya Tipi Üretim Tarzı'na (ATÜT) dayanan bir Sosyalizmi savunmaktaydı. Türkiye İşçi Partisi içerisinde, militarist sol ile sivil sol arasındaki mücadeleyi ikinciler, yani Aybar ve Küçükömer'in bulunduğu grup kaybetti. Ancak o gün TİP içinde kazanan görüşün temsilcileri, bugün sadece kendi adlarını değil, Türkiye'deki sol düşünceyi de tarihe darbecilikle yan yana yazdırdılar ve mahkemelik oldular. Küçükömer, o gün, Osmanlı-Türk tarihi ve Türkiye toplumunda var olan üretim ilişkilerini hâlâ Avrupa'ya özgü Marksist kalıplarla açıklamaya çalışan ve halk desteği bulamadığı için militarist jakobenizme başvuran solu yerden yere vuruyordu. Avrupa Marksizm'i bile sosyal demokrat çizgiyi benimseyerek kendini yeniledi, fakat bizde aynı dar ve katı sol yaklaşım, henüz 15 yıl öncesinde, 28 Şubat sürecinde devlet pratiğini bile belirler hale geldi. Peki, Küçükömer tam olarak ne demişti de, böylesine haklı çıktı? Ona göre, Osmanlıda üretici sınıfı oluşturan reaya/ teba ile onun emeğini ve ürettiğini sömüren sultan, ulema, kapıkulları ve sarayda yerleşik sınıf arasındaki zıtlık, 18. yüzyıldan itibaren, Lale Devri'nde başlayan Batılaşma ile birlikte, yerini, Batıcı-laik-bürokrat-asker sınıf ile yine teba arasındaki zıtlığa bıraktı. Böylece, modernleşmeyi yürüten ve zamanla gücü elde eden emperyalist karakterli bürokrat-asker sınıf kendisini "ilerici" diye nitelerken, hem "gerici" saydığı halkı sömürmeye devam etti, hem de tarihsel olarak burjuva sınıfının oluşum sürecinin Batı'daki gibi seyretmesine engel oldu. Bu yüzden yazar, "Türkiye'nin 'sağ' güçleri batıcı-laik-bürokratik güçleri temsil eden Jön Türklerin İttihat ve Terakki kanadı, Birinci Meclis'teki Birinci Grup, CHF, CHP, MBK Ortanın Solu'dur. 'Sol' güçleri ise Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Birinci Meclis'teki İkinci Grup ile TCF, SCF, DP ve AP'dir" der. "Batıcı-laik-bürokratik" kesim üretim güçlerinin gelişmesinden yana değil; tek merkezli, yukarıdan aşağı otoriter bir örgütlenmenin savunucusudur. Geniş İslamcı halk kitlelerine "ilerici" niteliğini kazandıran, onların değişmeye, gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyo-ekonomik istekleridir. Küçükömer, Türkiye'de sivil toplum yapısının ortaya çıkmasının önündeki engelleri "ilerici" olduğunu iddia eden yapının koyduğunu; bu bağlamda gerici, antidemokratik bir anayasa olan 1960 Anayasası ile onun getirdiği Milli Güvenlik Kurulu gibi kurumların sivil iradeyi, "askerî, monolitik, antidemokratik, topak bir güce mecbur edici" olduğunu savundu. O güne kadar dogma derecesinde layüs'el bir nitelik atfedilen görüşlerin, bir anda ters yüz edilmesi karşısında şaşkınlığa düşmemek kolay değildir. Asıl şaşırtıcı olan ise, Türkiye'de solu temsil ettiği iddiasını halen taşıyan siyasal pratiklerin yok saydığı ve anonimleştirdiği Küçükömer'i teyit etmeyi ısrarla sürdürmesidir. Zihin konforu Düzenin Yabancılaşması tarafından tehdit edilen ve "Küçükömer sağıyla solunu karıştırıyor, onun için sağına sarımsak, soluna soğan bağlasın" diyen entelektüeller, şimdi "Küçükömer büyük adammış" derken, yeni Anayasa ve Düzenin Normalleşmesi sürecinde bir kez daha sınavdan geçiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA