Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MÜCAHİT KÜÇÜKYILMAZ

Siyasal iletişimden 'sosyal iletişim'e seçimler

12 Haziran'a yaklaştıkça, liderlere ve meydanlara odaklanan siyasi tartışmalar, medyanın da ağırlıklı gündemi haline geldi. Bu seçim kampanyası sürecinde liderlerin ve partilerin iletişim stratejilerinde artık gelenekselleşmiş sayılan meydan mitingi ve ekran performansına ilaveten, sosyal medya da önemli bir yer tutuyor. Ancak Twitter, Facebook, sözlükler, bloglar, video ve resim paylaşım siteleri, forumlar ve e-posta grupları gibi sosyal mecralar klasik medyaya göre farklılıklar taşıyor. İşte bu farklılıklar, siyasal partilerin iletişim kurarken bazen özne olmaktan çıkıp araç/nesne konumuna geçmelerine neden olabiliyor.

İletişimin"sosyalleşmesi"
İletişim adı üstünde zaten karşılıklılık içerir ve sosyal bir süreçtir, diyebilirsiniz. Doğrudur. Fakat sosyal medyanın bu denli yoğun kullanıldığı 12 Haziran seçimleri öncesinde, sanal platformlardaki iletişim pratiğinin en politize olduğu dönemi yaşıyoruz. Dolayısıyla sosyal medya, siyasal hareketlerin önceden kurgulanmış iletişim stratejilerini de dönüştürecek bir etkide bulunarak iletişimin bir başka açıdan sosyalleşmesini sağladı. Bunun konjonktürel ve kaçınılmaz sebepleri var elbette. En başta, sosyal medyayı genel anlamda apolitik amaçlarla kullanan genç kitle, belli semboller üzerinden siyasallaştı. YGS sınavına katılan 1 milyon 700 bin lise öğrencisi ve mezunu kitlede, ardı arkası kesilmeyen iddialar nedeniyle, yüksek duyarlılık oluştu. Bu duyarlılık, aile, eş, dost, akraba çevreleri ile gittikçe büyüyen bir sarmala dönüştü. Toplumsal hassasiyetin seçim sürecine denk gelmesi, ÖSYM ve Başkanına yönelik eleştirilerin siyasal dozunu katladı. Bunun yanında, Bilgi Teknolojileri Kurumu'nun 22 Ağustos'ta yürürlüğe girecek olan "İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı"nı mayıs başında açıklaması, zaten sosyal medyada şubattan beri dip dalga halinde ilerleyen "İnternete yasak" söylentisini #22 Agustos sembolüyle trend topic haline getirdi. 2008'de Youtube'un Atatürk'e hakaret gerekçesiyle mahkemece yasaklanması, 2010 sonunda müzik dinlenebilen Fizy ve Mart 2011'de ise blogspot.com isimli sitelerin benzer akıbete uğraması endişeleri artırdı. Öyle ki, Türkiye basın özgürlüğü ve internet kullanımı alanında bir anda Çin, Küba, İran, Kuzey Kore liginde algılanmaya başlandı ve bu algı yine sanal platformlar üzerinden dış dünyaya da hızla yayıldı.

İletişim kurmak ya da iletişime maruz kalmak
Sosyal medyanın siyasal yükselişi bununla sınırlı kalmadı; bizzat siyasetin içinden sunulan malzemelerin bolluğu da bu sürece ivme kazandırdı. Sosyal ağların denetimi zor, çok katılımlı ve interaktif niteliği siyasetçilerin yasal olmayan görüntülerinin bu mecralarda dağıtımını kolaylaştırdı. Kaynağını tespit etmenin nerdeyse imkânsız olduğu "kaset yayınları" geçen yılki Deniz Baykal olayından sonra, MHP'li üst düzey yöneticilerin tasfiyesi ve partinin tabanından ciddi tepkiler almasıyla sonuçlandı. Bu denetimsiz ve anarko-demokratik karaktere sahip ortam, bir başka açıdan da MHP'yi etkiledi; daha doğrusu MHP lideri Bahçeli sosyal medyaya maruz kaldı. Yöresel ağızla telaffuz ettiği "püskevit", Bahçeli'yi bir anda internette en fazla konuşulan siyasal lider haline getirdi. Tabii, bu trend topic olma hali, niteliksel anlamda bir yükselişi veya oy artışını garanti etmiyor. Zira Bahçeli'nin püskevit galatından sonra ortaya çıkan lider algısı, Başbuğ Türkeş gibi ciddi, ağırbaşlı liderle özdeşleşmiş bir ülkücü geleneğin pek alışık olduğu cinsten değildi. Bahçeli'nin karizmayı çizdirerek, sevimli, sempatik ama hiciv konusu olan bir lidere dönüşmesinin oy oranlarına yansıması kısa vadede zor görünmekle birlikte, bunun kemikleşmiş MHP tabanında da pek hoş karşılanmayacağı öngörülebilir. Nereden bakarsanız bakın, ortada baştan tasarlanıp yönetilen bir siyasal iletişim süreci değil, sosyal medyaya maruz kalma durumu var. Başbakan Erdoğan ve CHP lideri Kılıçdaroğlu'na gelince, onlar da sosyal medyayı çok etkin kullanan siyasetçiler değil; Erdoğan'ın pek güncellenmeyen Twitter hesabı danışmanları tarafından rutin faaliyetler bülteni şeklinde klasik medya mantığıyla idare ediliyor. Tabii bu bilinçli bir tercih ve bunda, Erdoğan'ın sanal ortamdan çok doğrudan yüz yüze iletişimin ve halkla sıcak temasın faydasına inanması rol oynuyor. Kılıçdaroğlu, sosyal medyayı Twitter ve Facebook üzerinden daha kişisel bir iletişim tarzı için kullanmaya çalışıyor. Fakat onun da şimdilik, sosyal medyanın olmazsa olmazlarından interaktivite ile pek arası yok; kişilere danışmanlar yoluyla bile olsa, özel cevaplar vermek yerine, geneli ilgilendiren mesajlar iletmekle yetiniyor. Bu seçim sürecinin gösterdiği şu ki; liderler yetiştikleri ortama uygun iletişim araçlarını kullanmaya şimdilik devam ediyor; çünkü sosyal medyadaki eğilimleri yakalamak onlar için zihinsel bir dönüşümü de gerektiriyor. Fakat gazete, televizyon gündemlerini de belirleme konusunda dev adımlar atan sosyal medyanın klasik medyayı etkileme gücü uzun vadede karşı konulamaz bir noktaya gelecek. İşte o vakit, şimdi bile kayıtsız kalınamayacak bir güce dönüşen sosyal medyayı dışarıda bırakan bir siyasal iletişim stratejisi mümkün olmayacak. Böyle bir strateji kurulsa dahi, MHP'nin kaset ve Bahçeli'nin püskevit olaylarında görüldüğü gibi, anarkodemokratik sosyal medya, kendisini ihmal eden iletişim stratejilerini rafa kaldıracak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA