Üniversiteye hazırlanan binlerce öğrencinin ilk sıralarda tercih ettiği, yetenekli ve başarılı öğrencilerin okuduğu, saygın bilim insanlarının çalıştığı ODTÜ kampusünde sayıları az olmakla beraber bazı öğrencilerin şiddet içeren davranışları, Başbakan Erdoğan ve rektörlerin açıklamaları ünivesitelere ve demokrasi kültürüne ilişkin yeniden bir düşünme süreci başlattı.
Üniversite, devlet ve ideoloji
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yükseköğretim kurumları Türkiye'de önemli işlevler görmüş, devlet ideolojisinin, yukarıdan aşağıya empoze edilen modernleşme ve sekülerleşme projesinin etkin bir taşıyıcısı ve savunucusu olmuştur. Üniversite sayıları uzun yıllar yükseköğretim talebini karşılayamadığı için bu kurumlardan sınırlı sayıda vatandaş yararlanabilmiş, üniversiteler kritik konularda suskun kalmış ve kronik sorunların çözümünde öneriler getirmekten çekinmiştir. Bir başka ifade ile üniversiteler, yükseköğretim geleneğinin köklü biçimde geliştiği ülkelerdeki gibi bilim, eleştirel düşünce, araştırma ve sorgulama kültürünü geliştirmek suretiyle topluma yol gösterme konusunda kendilerinden beklenen performansı sergileyememiştir.
Statüko ve vesayete karşı koyması gereken/beklenen üniversiteler, ideolojik kaygılarla hareket eden, çoğulculuk yerine tektipçiliğe sırtını dayayan ötekileştirici uygulamaların mekanı oldu. Vesayetin güçlü olduğu dönemlerde yasakları uygulayan ve savunan kurumlar olmakla kalmadılar, yeni siyasi aktörleri ortaya çıkaran toplumsal değişimlere asker, bürokrasi ve yargı ile ittifak halinde direnç gösterdiler.
Üniversiteler, eğitim-öğretim ve nitelikli insan gücü yetiştirmede, özgün araştırmalarla teknolojik yeniliklere öncülük etmede, hoşgörü ve çoğulculuk kültürünün gelişimine ve demokratikleşmeye katkıda bulunmada çağın gerisinde kaldılar. Buna rağmen üniversiteleri kurtarılmış kaleler olarak gören bazı aydınlar, topluma hesap vermek yerine, medya ve eski Türkiye elitleri ile kurdukları ideolojik ittifaklar sayesinde söylemsel üstünlüklerini sürdürdüler. Bugün ODTÜ olaylarından sonra yaşananlar ve alınan pozisyonlar bir kez daha gösteriyor ki az sayıda öğrencinin katılımı ile başlayan ve farklı üniversitelere yayılan şiddet olayları araçsallaştırılabilmektedir.
Kamplaşma ve şiddet kimin işine yarar?
Türkiye, izleri bügün dahi hissedilen, üniversite öğrencilerinin şiddet sarmalına kapıldığı, idelojik kamplaşma ve kutuplaşmanın çok sayıda gencin hayatına mal olduğu talihsiz dönemler yaşadı. Kimi devrim, kimi vatanperverlik uğruna karşıt ideolojik uçlara savrulan üniversite gençliği birbirine kırdırıldı. Pekçok öğrenci eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bu kirli çekişmenin kaybedeni öğrenciler ve üniversiteler oldu. Türkiye'nin kayıp yılları, şiddetin aklı ve sağduyuyu esir alarak müzakere kültürünü tutsak ettiği yıllar olmuştur.
Yeni Türkiye eski alışkanlıkların terkedilmeye başlandığı, vesayet rejiminin etkisini yitirdiği, siyasi ve ekonomik istikrarın yükseköğretimde de yeni fırsat alanları açtığı bir Türkiye'dir. Türkiye'yi 2023 hedeflerine taşıyacak nitelikli kuşakların yetişmesi için her şehirde üniversite açılmış, yükseköğretimde tektipçilğin son bulması için 70 vakıf üniversitesinin kuruluşu onaylanmıştır. Üniversite eğitimini kolaylaştırmak amacıyla yeni üniversiteler açılırken kontenjanlar da artırılmış, dünya paralı eğitime geçerken harçlar kaldırılmış, burs miktarları yükseltilmiş, ücretsiz internet bağlantılı yurtlar açılmıştır. Bütün bunlar fırsat eşitliğini tabana yayarak üniversitelerde daha fazla öğrencinin daha iyi imkânlarla okuması, kendi geleceklerine daha güvenle bakabilmeleri için yapılmıştır.
Üniversiteler, birbirine karşıt dahi olsa farklı görüşlere açık olan, muhalif ve alternatif görüşlerin bir arada yeşerebileceği kurumlardır. Bu yönüyle protesto ve itiraz haklarının serbestçe kullanılabileceği yerlerdir. Öte yandan yükseköğretime yapılan yatırımlar Yeni Türkiye'nin geleceğine yapılan yatırımlardır. Bu yatırımların protesto adı altında şiddete başvurularak sabote edilmesini ve saygınlığının zedelenmesini toplumun mazur görmesi beklenemez. Üniversiteler şiddetin korunduğu ve kutsandığı mekânlar olamayacağı gibi şiddete başvurulmadığı sürece öğrenci ve akademisyenlerin protesto haklarının da kısıtlanamayacağı kamusal alanlardır.