12 Eylül referandumunda Edirne'den Mersin'e uzanan Kıyı Batı Türkiye'de yerleşik seçmenlerin tercihlerinin sandıktan "hayır" ağırlıklı çıkması, toplumun farklı kesimlerinde ilgi uyandırdı. Sözü edilen coğrafyada referandum vesilesiyle beyan edilen seçmen iradesini kimileri AK Parti'ye karşı direnişin sembolik ilanı şeklinde değerlendirirken, bazıları olguyu "hayat tarzları"nın farklılaşmasına dayalı bir sosyo-kültürel dışavurum olarak düşünüyor. Seçmenin Anayasa değişikliklerini olumlamayan tercihlerini, AK Parti'nin ekonomi politikalarına karşı oluşan tepki bağlamında sınıfsal bir karşı duruş olarak nitelendirenler de oldu.
AK Parti'nin başını çektiği "evet"çi kanadın yüzde 58'lik gücü ile yüzde 42'lik "hayır"cı kanat ve Güneydoğu'daki boykotların sosyolojik tercümesi birlikte düşünüldüğünde, referandum haritasında belirginleşen Türkiye siyasetinin üç tarzı ya da hali olarak okunabilecek mevzilerle karşı karşıyayız. Bu mevzilerin tarihsel arka planı aslında 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar uzanmaktadır.
3 Kasım sonuçlarına ilişkin hafızamızı tazeleyecek olursak, "hayır"cı kanattaki partilere yönelik en fazla seçmen desteği Ege ve Akdeniz bölgesinden gelirken, AK Parti oyları Doğu ve Güneydoğu hariç Ege bölgesinde en düşük düzeyde kalmıştı. Bu partinin oyları 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Ege ve Akdeniz'de artsa da, "hayır"cı kanattaki partilerin toplam oyları sadece bu iki bölgede AK Parti oylarından fazlaydı. 2002 seçimleriyle başlayıp 2007'de devam eden, 12 Eylül'de varsayımsal olarak seçmenlerin önemli bir kısmının partilerinin işaret ettiği yönde tercihte bulunduğunu kabul edersek, seçmen tercihleri bağlamında 3 Kasım'dan 12 Eylül'e istikrarlı siyasi mevziler şeklinde bir örüntünün yerleşik hale geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Kıyı Batı Türkiye'de "hayır"cı ve "evet"çi seçmenin sosyolojisi
Kıyı Batı Türkiye'nin "hayır"cı illerindeki seçmenlerin 2007'deki parti tercihleriyle, 12 Eylül'deki tercihlerini korelasyon ve regresyon analizine tabi tuttuğumuz ve meslektaşlarımız Gülgün Tosun, Betül Aydoğan ile yaptığımız çalışmada elde edilen en net bulgu;
AK Parti oylarıyla "evet" oyları arasında pozitif ve istatistiki açıdan anlamlı olan ilişkinin, CHP oylarıyla "hayır" oyları arasındaki pozitif ve istatistiki açıdan anlamlı ilişkiden daha güçlü olmasıdır. Bunun anlamı; AK Parti'nin kıyı batıda seçmenini kendi isteği doğrultusunda sandığa çekmede CHP'ye nazaran daha başarılı olduğudur. Bu tabloya rağmen, "evet" oylarının "hayır" oylarının gerisinde kalması, AK Parti'nin diğer parti seçmenlerine nüfuz edememesindendir. Nitekim 2007 DP, GP oylarıyla "hayır" oyları arasında istatistikî olarak pozitif, güçlü korelasyonun bulunması bunun kanıtı olarak okunabilir.
Tercihlerin ekonomi-politiğini anlayabilmek için, DPT'nin 2003 tarihli İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması'nda kullandığı bazı ekonomik göstergelerden yararlanarak, iller bazında referandumdaki tercihlerle ilişkisine de baktık. Gösterge değerleri "evet", "hayır" oylarıyla ilişkilendirildiğinde, istatistiki olarak pozitif, anlamlı tek ilişki, "evet" oylarıyla yeşil karta sahip nüfus arasında bulunmuştur. Bu bulgu, AK Parti'nin toplumun en yoksul kesimini kendi politikalarına destek verme yönünde seferber ettiğini, bu anlamda sosyolojik temelinde kıyı Batı Türkiye'de yoksulların önemli bir ağırlığının olduğunu düşündürtüyor. Ali Yaşar Sarıbay'ın ülke geneli için ifade ettiği, AK Parti'nin çevrede yükselen sermaye birikimini sosyolojik olarak gayrimeşru gözükmekten kurtarıp temsil ederken, diğer yandan aynı birikimin sonucu olarak algılanabilecek fakirleşmeyi "sosyal liberalizm" denebilecek bir anlayışla alternatif siyasi arayışlara yönelmesinin önünü kesmediği şeklindeki düşüncesine bu nedenle katılmamak mümkün değil. Fakat aynı kıyı batı Türkiye'de kırsal kesim ve yoksul mahallerden kent merkezlerine doğru gidildikçe "Hayır" oylarının fazlalığı ne ile açıklanabilir?
Kıyı Batı Türkiye'de "hayır"ları anlamak
Oy verme davranışını açıklamada kullanılan geleneksel yaklaşımlar (sosyolojik, sosyo-psikolojik ve rasyonel seçmen davranışı) halen revaçta olsa da, batı toplumlarında bu yaklaşımlara yeni kavramları ("hayat tarzı", "psiko-sosyal mesafe", "kapatma ihtiyacı" gibi) dahil ederek, olanı anlama çabası yaygınlaşıyor.
Bugün Türkiye'de sosyo-ekonomik yapıdaki hızlı değişime bağlı olarak hayat tarzları çoğulculaşmaktadır. Eğlence kültüründen, giyim kuşama kadar uzanan bu çoğulculaşma doğaldır ki siyasette de yansımalarını bulmaktadır. Her şeye rağmen, Kıyı Batı Türkiye'deki "hayır" oylarını hayat tarzları değişkeni üzerinden anlamaya çalışmak için çok sayıda veriye ihtiyaç var. Nitekim İzmir örneğinden yola çıkarak, "hayır" oylarının çok yüksek olduğu Karşıyaka sahilinde yerleşik seçmenlerin hayat tarzlarıyla, kırsaldaki Ödemiş, Beydağ seçmeninin "hayır" oylarını hangi hayat tarzlarının kesişimi ya da ortaklığı üzerinden anlayabiliriz, şeklindeki bir soruya yanıt bulmak kolay değil.
Bu çerçevede
, muhafazakâr demokrat kimlik iddiasıyla kendi geleneğini dönüştürerek kurumsallaşan AK Parti'ye karşı, Kıyı Batı Türkiye'de seçmenin inşa ettiği negatif algıya dikkat çekmek gerekir. Söz konusu algıya bağlı olarak, AK Parti ile seçmenler arasında oluşan "psiko-sosyal mesafe", kanımızca sandıktan "hayır" oylarının yüksek çıkmasına neden olmuştur.
Bu algıyı anlayabilmek için, sosyal psikolog Kruglanski'nin "kapatma ihtiyacı" (need for closure) kavramını referans alabiliriz. Yazar kavramı, bireyin belirsizlik ve karışıklıktan kaçma amacıyla bir konuda karara varma ihtiyacı olarak tanımlıyor. Kapatma ihtiyacı yüksek olan bireylerin bu tutumlarının temeli, bir parçası oldukları grubun/toplumun/topluluğun şartlarını iyi bilip benimsemiş olmaları ve dışarıdan gelecek herhangi bir değişikliğe, var olan uyumu bozacak potansiyel tehlike olarak yaklaşmalarına dayanmaktadır. Kapatma ihtiyacı yüksek olan bireyler, istikrar, uyum ve statükonun korunmasına önem verirler.
Daha milliyetçi, çoğulculuğa ve çok kültürlülüğe daha kapalı olan bu bireyler, içinde yaşadıkları grup ya da toplulukla ortak değerleri paylaşıp, ortak kültürü yaşarlar, fakat bu değerleri paylaşmayan kişilerin mevcut düzenin uyumunu bozma ihtimalleri, kapatma ihtiyacı yüksek olan bireylerin endişe ve korkularını tetikler. Bu durum, onların daha ön yargılı olmalarına yol açar. Batı Avrupa'da yürütülen araştırmalar kapatma ihtiyacı yüksek olan, üstelik sağ partilere oy veren seçmenlerin daha az bilgiye başvurarak siyasi tercihlerde bulunduklarını göstermiştir. Mevcut tablo itibarıyla, ülkemizde sağ/sol seçmenler bağlamında bu durumun tersine işleyebileceğini düşünmek için sayısız neden olduğunu belirtelim.
Türkiye'nin kıyı batı kesiminde son yıllarda yükselen tepkici milliyetçiliğe karşılık, farklılıklara tolerans süratle düşmektedir. Edirne'den İzmir'e, Mersin'e yakın geçmişte sayısız deneyimler yaşandı. Kanımızca çoğu olayın ardında, bireyin öteki olarak tanımladığı kesimlere karşı kolaycılığa kaçarak kendini kapatmasının önemli payı var.
Kıyı Batı'dan gelen "hayır" oylarını, AK Parti'ye karşı kendini kapatan seçmenin siyasi refleksi olarak okumak ve bunun nedenleri üzerinde durmak, partinin adı geçen mevzideki geleceği açısından önemlidir.