3 ŞUBAT PAZARTESİ
KIRINTILARI ATMAK GÜNAHTIR!
Ne çok şey birikiyor evvelki haftalardan:
Monocle'un ekinde 'Gıda Kahramanları' başlığıyla, Defne Koryürek'ten de görüş alındığını, onun da "Alışveriş esnasında vereceğiniz her karar geleceğinizi şekillendirir" dediğini...
Şemsa Denizsel'in Nişantaşı Kantin'in arka terasına, ateşi görünen camlı bir soba koymak suretiyle (Danimarkalı Morsoe) ortamı ve kalpleri ısıttığını...
Tarihi Fatih Karadeniz Pidecisi'nin Sevgililer Günü için yanığı kalp şeklinde olan fırın sütlaç (Hamsiköy) görseli yolladığını...
Barbaros'taki Point Otel'in altındaki Piola'nın beyaz pizzaları Kars (kavurmalı) ve Kayseri (pastırmalı) ile hazdan sarstığını... Hep unutmuşuz bunları...
4 ŞUBATSALI
CITY FARM BÜYÜYOR PEKİ UCUZLUYOR MU?
Bağdat Caddesi Caddebostan'daki City Farm, beni etkileyen bir mağaza. İlle de organik takıntılı biri değilim, ama yürüyüş parkurumun tam üstünde olduğu için dönüşte burada mola vermek âdetten. Etkilenmem şu yüzden: Satış elemanları (profesörleri mi demeli yoksa), üniversitede rahatlıkla Marketing 101 dersi verebilecek donanımdalar. Sattıkları ürüne, şeceresini çıkarabilecek ölçüde hakimler bir kere. Özelliği nedir, mevsimi, yöresi, faydası, kullanım alanı nedir, canlı google gibiler. Ellerindeki malzemeyi çok iyi tanıyorlar. Sadece ürünü değil, kime sattıklarını da: "Ayşanım, geçen ay aldığınız argan yağı bittiyse, şu an indirimde. Yaban mersini de almadınız ne zamandır, antibiyotik niyetine veriyorum hemen..." Satış elemanlarına takıntım bir yana, City Farm Türkiye'nin ilk ve en büyük organik gıda perakende markası. 1999 doğumlu. Mutfağa banyoyu da katın, 300'e yakın organik ürünü bir arada bulunduruyor. Hepsi yüzde 100 yerli ve 'organikliği' sertifikalı. Sağlıklı, doğal, güzel de kasa aşaması biraz şaşırtıcı olabiliyor: Hangi ara bu yekun tuttu, kiloyla havyarı kim aldı? Satış haberini duyunca, acaba dedim hayırlara da vesile olur mu?! Fiyatlar biraz aşağı iner mi?.. Gedik Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı A.Ş., City Farm'ın yüzde 49 hissesini satın almış. Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Topaç "Dünyamızın geleceğinin, toprağımızın değerini bilmekten geçtiği düşüncesi ile organik sektörünün önemine ve gelişimine inanıyoruz" demiş. Mağaza sayıları da, ürün çeşitliliği de artacakmış. Hayırlı olsun. Ve dediğim gibi: Kasada hayırlara vesile de olsun!
5 ŞUBAT ÇARŞAMBA
KALAMIŞ'TA TATLI HUZURDAN FAZLASI
Kalamış, hayata ilkokuluyla atıldığım, senelerce civarında, hâlâ da yakınında oturduğum bir semt. Severim. Bazı yeniler var: By Esat mesela. Ortada yanan sobanın ateşinden gözünüzü alamadığınız düzgün bir balıkçı. Şaraplı sosuyla kidonyaların daha iyisini yemişliğimiz var ama ızgara ahtapotu kusursuzdu. Kalamış'ın son zamanlarda canlanmasının sebebi, Wyndham. İstanbul'da alışageldiğimizin tersine, mimarisiyle takdir ettiren bir otel Wyndham. Kadıköy'den Moda'ya çıkarkenki Double Tree Hilton gibi bambaşka bir semtten vinçle taşınmış duygusu vermiyor. Tam tersi, çevreye uyumlu ve bir estetik getirdi buraya. Şu anda caddedeki cephesini Divan Pastanesi ile aşağıdaki köşesinden buraya taşınan Özgür Şef paylaşıyor. Sahildeyse aylardır tabelasından gıdıklandığımız bir İtalyan: Da Mario. Nihayet açıldı, detaylar haftaya diyelim...
6 ŞUBAT PERŞEMBE
RUHUN GIDASI: YOUN SUN NAH
Arada ruhu da besleyelim. Bu ismi kaydedin bir yere, ister albümünü alın, ister internetten bakın nasıl biri olduğuna. Tekrar geldiğinde (ki gelecek, eminim!) yine gitmek isterim, çünkü uzun zamandır dinlediğim en güzel sesleri çıkaran bu tatlı kadına bayıldım. Youn Sun Nah, Koreli bir yorumcu ve şarkı yazarı. Müzikal kariyerini Fransa'da oturtmuş, albümlerini zıplatan da Alman plak firması ACT olmuş. İstanbul'a ikinci gelişi ve sık sık sempatik biçimde "Teşekkür ederim" diyor. Sahnede teatral anlamda da bayağı sahne alan Youn Sun Nah, olağanüstü bir çeşitlilikle oynuyor sesiyle. Farklı katmanlar deniyor galiba buna daha havalı lisanda. Şakıyor, ötüyor, fısıldıyor, kişniyor ve hayran bırakıyor kendine. Refakatçileri, gitarda İsveçli Ulf Wakenius, kontrbasta Fransız Simon Tailleu, akordeonda yine Fransız Vincent Peirani'ydi bu konserde. Johnny Cash'in Riders in the Sky'ını söylediklerinde salon inledi. Salon zaten sık sık inledi ve avuç içleri ciddi hasar gördü! Salon: İstiklal Caddesi'ndeki Borusan Müzik Evi'ydi. Gelene de getirene de teşekkür etmek gerek. Not: Pancake şarkısıyla da doğrudan girer Gurman'a!
7 ŞUBAT CUMA
ÇUKURCUMA'DA NE HOŞ BİR KAFE BU!
Aslında yeri pazar günü olmalıydı. Kanepe ve koltuklara yayılıp mükellef bir pazar kahvaltısı yaptık çünkü burada. Ama adı yüzünden cumaya koyayım dedim: Cuma, Çukurcuma'da, tatlı, zevkli bir kafe. Masumiyet Müzesi'ne yarım dakika mesafede, caminin karşısında, eskici/ antikacıların arasında. Güneş vuruyorsa kapının önünde oturuyor, iki kişiden en az biri yabancı olan müşterileri. Daha yayılmaca taraftarıysanız, yukarı... Orijinal eski ya da eskitme eşya ve objelerle dolu, şirin, sakin, abartısız bir yer burası. Poz değil. Teklifsiz. Rahat. Mutfağıyla da şımartıyor insanı. Cuma'da yerel ürün kullanılıyor. Ve mevsiminde sebze... Malzemenin hası neredeyse oradan alınıyor ya da geliyormuş. Feriköy'deki organik pazardan, Kasımpaşa'daki Kastamonu pazarından... Bazı süt ürünleri, zeytin (Bayıldık!), zeytinyağı, tarhana, erişte de Bandırma'dan, aileden... Bandırma'dan taş değirmende öğütülmüş karakılçık buğdayı ile ekşi maya ekmekleri kendileri yapıyorlar. Bizim şansımıza bir tür Fransız ekmeği olan brioche denk geldi ki, aklımızı kaçırıyorduk! Kekler, turtalar günlük değil anlık; şansınıza her an sıcak bir tane çıkabilir. Yumurtaları çok lezzetli... Ekşi mayalı ekmek üstü keçi peynirli çırpılmış yumurta bağlılık yaratır. Sahanda yumurtalı ıspanak kavurma (yoğurt soslu) da bir lezzet bombası. Çılbır/poşe, omlet, kıymalı, sucuklu, türlü yumurta var ama en sadesinden tek göz isterseniz de anlıyorsunuz ki iyi bir yumurta... Cuma'da bir standart menü, bir de günün menüsü var. Mercimekli, narlı ve taze lorlu körpe ıspanak salatası, otlu buğday dövme eşliğinde fıstıklı köfte, birkaç çeşit pizetta ve makarna; bunlar demirbaşlardan... Her gün değişenler arasında ciğer mantı gibi biraz daha risk barındıranlar da yer alıyor! Fiyatlar 12 - 25 TL arasında. Cuma'nın sahibi Banu Tiryakioğlu; iki küçük çocuk sahibi genç bir kadın. Yemek kitabı prodüksiyonu yaparken yemek yapar bulmuş kendini. MSA'da profesyonel aşçılık eğitimi almış. Mutfakta ayrıca iki yetenekli aşçı daha var; Sema ve Ezgi. Ben yeni keşfettim ama o kadar da yeni değilmiş meğer Cuma; martta birinci yılı doluyormuş. Ve de sessiz sedasız müdavimleriyle giderken böyle, şu anda tatlı bir heyecanın da içinde: Time Out'un 2013 Yeme İçme Ödülleri'nde En İyi Kafe-Brasserie kategorisindeki adaylardan biri. Hak eden kazansın!