2008 yılının Aralık ayında, Türkiye tarihinin Mustafa Kemal Atatürk'ten sonraki en güçlü lideri olarak nitelendirilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, beş yıl sonra dillere pelesenk olacak 'paralel devlet'in, deyiş yerindeyse şifrelerini çözecek bir rapora imza attı.
Kutlu Savaş'ın Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) Başkanı olduğu dönemde Susurluk raporunu hazırlayan müfettiş kadrosunun yazdığı bir rapordu bu. Rapor, Trabzon eski Emniyet Müdürü ve Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı (Raporun hazırlandığı dönemde başkandı) Ramazan Akyürek ile Emniyet İstihbarat Dairesi'nin C Şubesi'nden Sorumlu Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in Hrant Dink suikastındaki ihmallerini konu alıyordu. Başmüfettiş Ayşegül Genç ve Mehmet Akın ile müfettiş Yasemin Tuğçe'nin hazırladığı raporda ezcümle, Dink'le ilgili gerekli koruma tedbirlerinin alınmasında görevi ihmal ettikleri kanaatine varılan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer hakkında ön inceleme yapılması isteniyordu. Başbakan, BTK Başkanı Mutalip Ünal'ın da imzasını taşıyan bu rapora 'olur' vermişti.
Dink suikastındaki devlet ihmallerini araştıran gazeteci Nedim Şener'e göre Başbakan'ı, bugün yaygın biçimde paralel devlet olarak adlandırılan yapının hedefi haline getiren şey, işte bu imza idi. Şener, cemaatin devlet içindeki yapılanması için 'hayalet devlet' isminin de kullanılmasını öneriyor. Zira bu yapının yıllardır oynadığı 'tiyatro'nun perde arkasını gören ve bu nedenle cezaevinde yatan bir gazeteci olarak paralel devletin eski derin devletten farklı biçimde daha kemiksiz -Orhan Pamuk'un sık kullandığı deyişle- hayaletimsi bir yapı olduğunu düşünüyor Şener.
ANAHTAR HRANT DİNK SUİKASTI
Nedim Şener'i, yakından olmasa da yıllardır tanıyan biri olarak onun terörist olamayacağını cezaevine girdikten sonra bu köşede dile getirmiştim. Devlet-paralel devlet savaşının sürdüğü şu günlerde Şener'le görüşmenin, onun 'hayalet devlet' dediği örgütlenmenin yapısını anlamak açısından doğru olacağını düşündüm. Şener'le yaklaşık bir saatlik bir telefon röportajı yaptık. (Telekulaklar, bu uzun görüşmenin tapesini almakta epey zorlanacaklar. Görevli memurlara kolaylıklar diliyorum!)
Tabii konuştuğumuz her şeyi yazmam, metin denilen şeyin doğasına ters. Ancak Şener'in belgelere dayanarak teferruatlı biçimde anlattığı olaylarda altı çizilmesi gereken birkaç temel husus var, ki bunları en önemlisinden başlayarak şöyle sıralayabiliriz:
1- 19 Ocak 2007'de işlenen Dink cinayeti, hem paralel devletin hem de bazılarının Ergenekon dediği eski derin devletin şifrelerinin bulunacağı kritik bir cinayettir. Çünkü bu suikast, her iki tür devletin de zımni ittifakı ile gerçekleşmiştir.
2- Başbakan Erdoğan'ın paralel devlet denilen yapıyla ayrışmasının mazisi, birkaç ay önceki dershane tartışması ve hatta 7 Şubat (2012) krizinden çok daha öncesine, 2008'in Aralık ayına dayanıyor. Erdoğan, o dönemden sonra paralel devletin hedefi haline geldi.
3- Paralel devletin savcısı olduğu öne sürülen Zekeriya Öz ve polisi olduğu ileri sürülen Ali Fuat Yılmazer, 5 Mart 2011'de Oda TV soruşturmasında Nedim Şener ve Ahmet Şık'ı tutuklattıktan sonra görevlerinden alınınca Erdoğan daha belirgin biçimde hedef haline geldi.
Nedim Şener, bu maziye yakından tanıklık etmiş bir gazeteci olarak Ali Fuat Yılmazer'in, kendisini de Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları adlı kitabı Ocak 2009'da yayınlandıktan sonra hedef seçtiğine inanıyor. O kitabı yayınlayana kadar Ergenekon davasının hiçbir aşamasında adı geçmeyen Şener, paralel devletin şifrelerine ilişkin ipuçları içeren o kitabı yazınca birdenbire hedef haline geliyor.
Kitabı yazdıktan sonra Hrant Dink suikastında ihmali aşan ölçüde kasti sorumluluğu bulunduğu öne sürülen Ramazan Akyürek (Trabzon eski Emniyet Müdürü) Ali Fuat Yılmazer, (Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi'nde C Şubesi'nden Sorumlu Müdür) Faruk Sarı (Trabzon İstihbarat Müdürü) ve Muhittin Zenit (Trabzon İstihbaratı'nda görevli polis) Nedim Şener hakkında savcılığa şikâyette bulunuyor. Emniyet Genel Müdürlüğü de, Hrant Dink'in hedef seçilmesine neden olan madde, yani Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. Maddesi uyarınca Şener hakkında yasal işlem yapılmasını istiyor.
Ne oluyorsa ondan sonra oluyor ve Şener hakkında toplam 32,5 yıl hapis cezası istenen iki ayrı iddianame mahkeme tarafından kabul ediliyor. Şener'in Franz Kafka'nın Dava adlı romanının başkahramanı Josef K.'nın öyküsünü andıran çilesi bununla bitmiyor. Mayıs 2009'da Emniyet'e bir ihbar mektubu gönderiliyor. Başbakan'ı can evinden vuracak bir cinayetin işleneceği ve Nedim Şener'in bu cinayeti işleyecek ekiple iltisaklı olduğu iddia ediliyor! İhbar mektubunda Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan bazı kişilerin de adları var.
Şener'in telefonları; bu hayal mahsulü, absürt ihbar mektubuna dayanarak dinlenmeye başlıyor. Ama o süreçte bir savcı Şener'i çağırıp da "Böyle vahim bir suikast iddiası var. Senin de bu 'müstakbel suikastçı' ekiple ilişkin varmış. Nedir bu işin aslı?" diye sormuyor.
Bu arada Nedim Şener'in telefonları iki kez altı aylık uzatmalarla dinlenmeye devam ediliyor. Fakat 29 Kasım 2009'da Fikret Seçen, Zekeriya Öz, Ercan Şafak, Mehmet Murat Yönder imzalı belge doğrultusunda 'suç unsuru bulunamadığı için dinleme kararının uzatılması'na izin verilmiyor. Yani savcılar artık polislerin uzatmalı dinleme taleplerine cevaz veremez hale geliyor.
TELEVİZYON PROGRAMI GİBİ SORGULAMA!
Aradan bir yılı aşkın süre geçiyor ve 14 Şubat 2011'de Oda TV'ye yapılan baskında bulunan sahte word dosyalarında adı geçtiği için 3 Mart 2011'de gözaltına alınıyor Şener. Ve Dubai seyahatinden ötürü adı gündemden düşmeyen Zekeriya Öz tarafından sorgulanıyor. Sorgu; 4,5 saat sürüyor. Öz, biraz da sıkıldığından olsa gerek, "Bugüne kadar en uzun ifadeyi veren sen oldun. İfade vermeyi televizyon programına çevirdin," diyor. Şener de bunun üzerine, "Siz zaten benim televizyon programlarında yaptığım konuşmaları burada soru olarak bana yöneltiyorsunuz," diyor.
Şener, o sorguda Öz'ün, "Sen ne söylersen söyle, ben seni zaten tutuklayacağım," edasıyla davrandığını söylüyor. Nitekim 6 Mart'ta Nedim Şener, Ahmet Şık'la birlikte tutuklanıyor. Cezaevine girdikten iki gün sonra da Zekeriya Öz'ün terfi ettirilmek suretiyle de olsa görevinden alındığını, Ali Fuat Yılmazer'in de İstihbarat Şube'den sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı'ndan, Tanık Koruma Şubesi ve Bomba İmha Şubesi'nden sorumlu Müdür Yardımcılığı'na getirildiğini gazetelerden okuyor. Şener, bu tasarruf nedeniyle Başbakan'ın, paralel devletin iyiden iyiye hedefi haline geldiğini söylüyor.
'CHP'YE HAYRET EDİYORUM'
Yirmi yıla yakın süredir yolsuzluk ekonomisi ve derin devlet üzerine çalışan gazeteci Nedim Şener, yolsuzlukla mücadeleden daha zor ve önemli olan şeyin paralel devletle mücadele olduğuna inanıyor. Şener'in şu sözleri anlamlı:
"Varsa yolsuzlukların kesinlikle hesabı sorulmalı. Buna kimse itiraz edemez. Ama asıl mücadele etmemiz gereken şey, paralel devlettir. Paralel devlet insanın hayatını çalar. İnsanı diri diri toprağa gömer. En kötüsü de gazeteci olduğu söylenen insanların bu yapının ortağı olması. Ve halen de özeleştiri yapmıyorlar. Ben paralel devletin oynadığı tiyatronun kulisine girdim. Arkada neler döndüğünü bilen biriyim. İlhan Cihaner de öyle... Buna rağmen CHP, kendi vekiline kumpas kurmuş bir yapıyla aynı yerde durmaktan imtina etmiyor. Ben buna gerçekten hayret ediyorum."
Nedim Şener, hükümetle cemaat, devletle paralel devlet arasındaki savaşta paralel devletle mücadelenin kendisi için öncelikli olduğunu söylüyor. Şener, telefon röportajımızın sonunda yine metnin başında yazdığımız konuya dönüyor. "Dink suikastındaki ihmalleri ortaya koyan BTK raporu, hem eski derin devletin hem de paralel devletin şifrelerini çözer," diyor. Bu raporu hazırlayan müfettişlerin Ramazan Akyürek tarafından tehdit edildiğini de söylüyor. Dink suikastındaki ihmallerin üzerini örten Mülkiye Müfettişi Mehmet Ali Özkılıç'ın sonradan yine Dink suikastını soruşturan Devlet Denetleme Kurulu'na (DDK) üye yapılmış olmasının paralel devletin gücünü gösterdiğini de savunuyor Şener.
Nedim Şener'in; cezası 'a-priori' kesilmiş, suçunu arayan bir davada bir yıl hapis yatması da paralel devletin gücünü göstermiyor mu. Ceza önceden belli ki, sorgu sırasında yalnızca Şener'in 2009 yılında yaptığı telefon görüşmelerinden değil, televizyon programlarındaki sözlerinden ötürü bile suç icat edilmeye çalışılmış. Malum, Kafkaesk olanda ceza zaten kesilmiştir. Ve ceza -katilini arayan maktul gibi- suçunu arar. Nedim Şener ise halen hayatından çalınan günlerin ve ayların hesabını sorabileceği gücü arıyor. Ancak, kendi deyişiyle bir 'hayalet'i aradığı için işi zor.