Sivri
dilli bir sanatçı Kutluğ Ataman. Yaptığı açıklamalarla ve söylemleriyle son dönemin en çok tartışma yaratan sanatçılarından biri oldu. Ama sivriliği sadece dilinde değil, eserlerinin de 'sivri' bir hali var çoğu zaman. İşlerini takip edenler bilir, özellikle çağdaş sanat alanında ortaya koyduğu eserlerinde, Türkiye'nin pek çok sorununa işaret etti. Bunu için dönem dönem, ele aldığı konuya göre, farklı kesimler tarafından yaftalandı. Ama buna rağmen söylemek istediklerini dile getirmekten çekinmiyor. Uzun yıllardan sonra memleketi Erzincan'a yerleşen Ataman son filmi
Güneye Bakan Duvar'ı çekti ve şu aralar bu film üzerinde çalışıyor. Türkiye'deki gelişmeleri yakından takip etmekten de geri durmuyor. Hafta içi açıklanan Demokratikleşme Paketi'nin açıklanması heyecanla beklediği gelişmelerden biriydi. Ataman'la Türkiye'nin haletiruhiyesini konuşmak istedik. Kabul etti ve Gezi olayları sırasındaki tutumundan pakete, barış sürecinden sanat dünyasındaki iktidar ilişkilerine pek çok konuda konuştuk.
- Türkiye'nin yakın tarihindeki önemli olayların (12 Eylül, 28 Şubat) sizin hayatınızı da etkilediğini, Erzincan'da konuştuğumuzda anlatmıştınız. Peki Gezi olayları ve sonrası sizin hayatınızı nasıl etkiledi? Çünkü bu süreçte, açıklamalarınızla en çok konuşulan insanlardan biri oldunuz.
- Türkiye dinamik bir ülke. Zemini sürekli değişiyor, bir bakıyorsunuz yeni olan hemen eskiyiveriyor ve tedavülden kalkıyor. Dünyayı okuma biçimimizi sürekli yenilememiz gerekiyor. Eskimiş sürümlerle yeni Türkiye'yi anlayamayız, kendimiz eskiriz. Yeni sürümleri hayata geçirdiğimizde, kendini yenileyemeyen görüşler ve kesimler her zaman direnç göstereceklerdir. Bu direnç, eleştiri, engelleme, şiddet şeklinde kendini gösterebiliyor. 12 Eylül'den beri ben bu engellemelerin her türlüsüyle karşılaştım. Eminim ileride de bu böyle olacaktır.
BBC TÜRKÇE YAZIMI EKSİK ÇEVİRDİ
- Yani açıklamalarınıza gelecek tepkileri öngördünüz mü?
- Bu ülkede linç ediliyorsanız, taşlanıyorsanız, bilin ki bazı şeyleri doğru yapıyorsunuzdur. Bunları düşünecek olursam kendim gecikirim. Sanatçılık görevimi yapamam. Sanatçının görevi cevap değil, daha fazla soru üretmek. Doğru soruları sorabilmem ve bunu izleyicimle özgürce paylaşmam gerekiyor. Gezi süreci daha çok konuşulacak, belli ama Demokratikleşme Paketi'yle bu soruların bazıları da eskidi artık. Kalan sağlar bizimledir deyip ileriye bakalım. Umarım eski Türkiye'ye ait söylemlere saplanıp kalmış sanatçı arkadaşlarım varsa, onlar da kendi çalışmalarını yapar ve bu dinamizmin içinde yerlerini alırlar. Arkadaşlarıma tek öğüdüm, sürüden ayrılanı kurt kapmaz. Kurt yok. O bir yalandı. Esas tehlike sürü. Esas kapan, yok eden de sürünün kendisidir. Bir an önce sürümünüzü güncelleyin. Türkiye 2.0 burada.
- The Independent'a yazdığınız yazıda Gezi olayları ile ilgili olarak 'Şişeden cin çıktı ve bu iyi bir cin' dediniz ama sonra Gezi olaylarıyla Ergenekon arasında bir bağ olduğunu söylediniz. Tutumunuz tam anlaşılamadı. Tam olarak nedir tavrınız?
- Bu yazım maalesef BBC Türkçe servisi tarafından eksik çevrilerek Türkiye'de basına servis edildi. Yayımlamadıkları bölümlere bakacak olursanız, benim o süreçteki pozisyonumu anlarsınız. Ben bu yazıyı daha olayların ikinci gününde
The Independent'tan gelen istek üzerine yazdım. Ergenekon'a gelince, derin devletin en birinci taktiği zaten var olan dinamiklerden oportünistçe yararlanmak olmuştur. Tüm manipülasyonlar bu şekilde oldu. İşte bu yüzden demokratikleşme paketlerine ihtiyacımız var. Demokratikleşme paketleri, Ergenekon'a karşı verilebilecek en etkili mücadele, çünkü provokasyona neden olan zıtlaşmaları, çarpıklıkları ortadan kaldırıyor. Daha önce söylediğim gibi, sivil bir hareket olarak başlayan Gezi, 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' söylemine, yani asker söylemine doğru kaçırıldı ve hem sözel hem fiziksel şiddeti benimsedi. Bu duruş, benim varoluş felsefeme uymuyor. Desteklemem söz konusu olamaz. 'İnsanlar ölmeden artık eve dönün' dedim, bu yönde çalıştım. Aralarında 'saygın' köşe yazarları ve 'sanatçı'ların da bulunduğu bir kesimin hücumuna uğradım. Bugün Gezi'nin geldiği noktadan onları sorumlu tutuyorum. Buna ölümler de dahil!
ŞAKLABANLARLA YOLA DEVAM EDEMEYİZ
- Müdahalelerde polis, orantısız güç kullandığı için eleştirildi. Ölümlerden sorumlu olduğu düşünülen polisler yargılanırken, bu ciddi ve ağır bir itham değil mi?
- Yangına körükle gitmişseniz, tribünlerden sahaya inenlere amigoluk etmişseniz, ahlaki sorumluluğunuz vardır. Yasalar ahlaki sorumlulukları yargılamaz. Vicdan yargılar. Geçmişte her dönemde kışkırtma yaşandı ve gençler, şiddet içeren söylemlerle öne sürüldü. Bugün bunu gene yaşadık. Sanatçılar ve entelektüeller, ölümler yaşanmadan 'Eve dönün ve siyasi mücadeleye devam edin' demeliydi. Tribünlerden amigoluk yapmayı tercih ettiler. Bunu dile getirmeye çalışanlara da baskı uygulamaya çalıştılar. Özellikle sanat ve kültür kurumlarımızda, hâlâ Çevik Bir döneminde yapılan baskılara paralel söylemler, çabalar içerisinde olanlar var. Bunların en kısa zamanda hayatımızdan çıkmaları gerekiyor. Güzellikle çıkıp gitmezlerse kanun yoluyla, adalet yoluyla er veya geç gidecekler. İfade özgürlüğünün olmadığı bir sanat ve kültür dünyası düşünülemez. Bu şaklabanlarla yola devam edemeyiz.
KANDİL ÜŞÜDÜKÇE, HAPŞIRAN BİR BDP MORALİMİ BOZUYOR
- Barış süreciyle ilgili beklentileriniz yüksek. Gidişatını ve hafta içi açıklanan Demokratikleşme Paketi'ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ümitliyim. Kandil üşüdükçe hapşıran bir BDP bazen moralimi bozuyor olsa da ümidimi kaybetmedim. Hükümetin Demokratikleşme Paketi beni çok mutlu etti. Umarım yeni paketlerin gelmesi gecikmez. Demokratikleşme konusunda hükümette bir rehavet havası vardı. Gecikmeden yeni paketlerin de açıklanması taraftarıyım. Tarlaya tohumu bir an önce atsınlar ki biz sanatçılar da gübreleyelim, çapalayalım, büyütelim. Bu son paketle biraz daha özgürleşen tüm kesimleri kutluyor, onların bu mutluluklarını paylaşıyorum. Ülkemle biraz daha gurur duymama vesile oldu bu paket. Ama yetmez. Türkiye halkları her daim her şeyin en iyisini hak ediyor. Bu yüzden yetmez.
SANAT DÜNYASINDA 'PARAYI BASTIRIR, İSTEDİĞİMİ YAPARIM' DEVRİ BİTTİ
- Önceki açıklamalarınızda AK Parti'yi eleştirmediğiniz için Koç Vakfı'nın eserlerinizi satın almaktan vazgeçtiğini söylediniz. Vakıf da bu iddiayı yalanladı. İşin aslı nedir?
- Burada söz konusu olan bir satış değildi. Ön finansmandı, ki bu bir kurumun piyasanın altında bir fiyatla yapıma destek olması demektir. Sanatçının cebine tek kuruş girmez ama destek olan kurum eserin sahibi olur. Benin bu kuruma satış yapmak için bir teklifim olmadı. Bu galerimle onlar arasındadır. Galerimin bana yalan söylemesi söz konusu olamaz. Bana nasıl aktarıldıysa ben de öyle açıkladım. Başta zaten ekmeklerine yağ sürmemek adına hiçbir açıklama yapmama kararı almıştık. Ancak kendileri benim iş yapıyor olduğum başka kurumlara, bu marifetlerini, böbürlenerek anlatma yolunu seçtiler. Ben bu süreçte yorum yapmadım. Sadece ve sadece yaşadıklarımı anlattım. Söylediklerimde ne bir eksik ne de bir fazla vardır. Burada önemli olan ben değilim. Önemli olan Türkiye'de önemli bir sanat kurumu olmaya soyunmuş bir kurumun, yol, yordam bilmemesi, daha doğmadan eskimiş olmasıdır. Porselen dükkanına girmiş öküz davranışı içerisindeler. Burjuva kültürü, damıtılmışlığı gerektirir. Paramı basarım, istediğimi yaparım devri kapanmıştır. Kimse bu bayağılıkları yalayıp yutmak zorunda değil artık.
BAŞBAKAN VE AK PARTİ BİR DEVRİM GERÇEKLEŞTİRİYOR
- AK Parti'yi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklediğiniz için iktidar yanlısı olmakla eleştiriliyorsunuz. Siz yıllarca iktidarlarla aranıza mesafe koymuş bir sanatçısınız. AK Parti bu tavrınızı değiştirecek hangi politikaları hayata geçirdi?
- Bu arkadaşların anlamadığı en önemli nokta şu: Türkiye'de iktidar hep derin devlet olmuştur, yoksa hükümetler değil. Bugün muhalefet olduğunu iddia eden, sanatçısından medyasına geniş bir kesim, esasen derin devlete karşı mücadele eden kesimlere muhalefet ederek iktidardan, yani derin devletten yana tavır koyuyorlar. Umarım bunun vebali altında ezilmezler, hatalarından kısa zamanda dönerler. AK Parti'li değilim. Ama bugün bu mücadeleyi en efektif, en cesur şekliyle AK Parti verdiği için, evet, AK Parti'yi ve Başbakan'ı destekliyorum. Onlar bir devrimi gerçekleştiriyor. Dünyanın öbür ucundaki devrimcileri desteklemek oluyor da kendi devrimcilerimizi desteklemek neden olmuyor? Yarın öbür gün bu başka bir parti olursa, o zaman da onu desteklerim. Bu anlamda ben hep muhaliftim, her zaman da muhalif kalacağım. Muhalefet ettiğim derin devlet mekanizmasıdır. O yapı yok olana kadar hepimizin yapması gereken de bu yapıya karşı mücadele edenleri tüm gücümüzle desteklemektir. Tek çözüm gittikçe daha fazla ve topyekün demokratikleşmektir.
TAMAMEN YÖNETMENLİĞE DÖNDÜM
- Son filminiz de merakla bekleniyor. Nasıl bir film oldu ve ne zaman izleriz?
- Kuzguna yavrusu sorulmaz. Tabii ki çok güzel bir film oldu diyeceğim. Son kararı seyirci verecektir elbet. En eğlendirici filmim oldu diyebilirim. Muhteşem bir ekiple çalıştım. Oyunculuklar hakikaten dünya kalitesinde çıktı. Erzincan'ın doğası ve kültürü bu filmin esas kahramanı bence. Erzincan filmi olması beni ayrıca heyecanlandırıyor, mutlu ediyor. Ama bu benim için sadece bir ısınma. Artık yüzde yüz sinemaya, yönetmenliğe döndüm. Umarım önümüzdeki yıllarda güzel filmler yapmaya devam edebilirim.
DERİN DEVLET AYRILIKLARIMIZIN YOK OLMASINI İSTEMEZ
- En son 28 Şubat döneminde sanat dünyasındaki Çevik Bir baskısını anlattınız. Neden iktidarlar sanatçılarla uğraşır ve sanatçıya düşen nedir?
- Türkiye gibi kapalı kalmaya zorlanmış toplumlarda, her köşede bir kutsal inek yatar. Bunları sorguladığınızda da rahatsız edersiniz. Derin devlet ayrılıklarımızın yok olmasını istemez, çünkü bunlar onun için çok verimli kavga, çatışma, bölme ve yönetme tarlalarıdır. İşte bu yüzden siyasi mücadelenin en birinci hedefi tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmak, demokratik sivil adımları her daim, az ya da çok olmasına bakmaksızın desteklemektir. Sanatın, sinemanın ülkemizde sorması gereken sorular bence bunlar. Yoksa önceden hazmedilmiş ideolojik reçeteleri arka arkaya topluma anlatmak bir şeyleri çözmüyor. Sanatçının görevi her konuda daha fazla soru sormaktır, klişeleri tekrarlamak değil. Tabular daha fazla soru sorarak etkisizleştirilir.
KÜLTÜR KURUMLARI DEĞİŞEN DÜNYAYA AYAK UYDURMALI
- Kültür dünyasındaki güç dengeleri arasında ilişkiler nasıldır? Çünkü bu dünyaya ilişkin itirazlarınızda bu güç odaklarını hedef alıyorsunuz gibi bir izlenim var.
- Sanat ve kültür politikalarında hakim olmuş kesim bu görevini başarıyla tamamladı aslında. Ancak değişen topluma ayak uydurmakta geciktiklerinden elitist kalıyorlar. Artık daha kapsayıcı, dahil edici olmalılar. Başörtülü genç kızlarla LGBT bireylerin sosyal mekanda arkadaşlık kuruyor olduğu bir toplumda siz artık bu geneldeki yaşama, buradaki üretimlere şu veya bu nedenle kapılarınızı kapatamazsınız. Kapatırsanız, siz kendiniz kangren olursunuz. Kendinizi sistem zannederken sistem sizi çürütür, atar. Son üç ayda olanlara ve hangi noktaya gelmiş olduklarına, bu bihaberlikleri ve tekdüzelikleri üstüne yazılıp çizilenlere bakarsanız zaten dediğimi çok iyi görürsünüz. Radikal anlamda yenilenme şart. Yoksa kurumlar da yok olur. Benim tavsiyem gözlerini açıp toplumun tümüne bakmaları. Her daim yeni ne var, hangi yeni dinamikler var bunları sorgulamalı ve ana denkleme katmalıyız.
ŞİDDETİ KUTSAYAN SANAT VE KÜLTÜRÜ REDDEDİYORUM
- Türkiye'de bir kutuplaşma olduğu yönünde bir algı var. Gerçekten kutuplaşıyor muyuz yoksa demokratikleşmenin sancılarını mı çekiyoruz?
- İkisi aynı şey. Kutuplaşma iyi bir şey değil ama sancısız demokratikleşme de olmuyor. Hazmede hazmede ilerleyeceğiz umarım. Her kutuplaşma beraberinde yeni ortak noktaların yaratılmasını, bu vesileyle toplumsal sözleşmenin her daim kendini yenilemesini beraberinde getirir, ki bu toplum sağlığı için çok önemli. Kutuplaşmanın kendisi sorun değil. Ama kutuplaşma zamanla karşılıklı şiddet, hainlik, tecrit ve haksızlığa dönüşüyorsa orada sorun var. Önemli olan kutuplaşmayı tartışarak, karşılıklı konuşarak, demokratik ve sivil yöntemlerle yararlı bir değişim dinamosuna dönüştürebilmektir. Yoksa şiddet içeren tüm siyasetler iflas etmiştir, savunulamaz, kutsanamaz. Şiddeti kutsayan sanat ve kültürü ben reddediyorum.
- Toplumsal uzlaşmanın yaşandığı ülke bir olabilmek için hayata nasıl bir perspektiften bakılması gerekiyor?
- Yeniliklerden korkmamak, halka tepeden bakmayıp halkın iradesine güvenmeyi öğrenmek gerekiyor. Bizler sürekli korkularla büyütüldük. Anne babalarımız keza... 'İç mihraklar, dış mihraklar' dediler, halkı birbirine düşürmeye kalktılar, darbeler, işkenceler, katliamlar, savaşlar yaşattılar ama halklarımız bölünmedi, her şeye rağmen beraberler. Bu hainlerden bugün hesap soruluyor olması beni mutlu ediyor. Bunların toplumun her kesiminde kalmış sivil onbaşılarından da yakında temizleneceğiz. Bu detoks yeni demokratik Türkiye'ye kavuşabilmemiz için gerekiyor. Umarım hükümet zaman zaman gösterdiği rehaveti göstermez ve cesaretle yolumuza devam ederiz. Benim perspektifim her kesimden insanı önce insan olarak kabul edip dışlamamak, fiziksel ya da sözel şiddete saplanmamış herkesle iletişim kanallarımı açık tutmak, elitizm yapmadan, kendimi fikren zenginleştirmeye çalışmak. İnsan doğru olduğuna inandığını söylerken çok yalnız da kalabilir. Bu da bazen deli cesareti gerektiriyor. Deli olmak da iyidir.
KUTLUĞ ATAMAN'IN THE INDEPENDENT'TA YAYIMLANAN YAZISININ BBC TÜRK SERVİSİ TARAFINDAN ÇEVRİLMEYEN BÖLÜMÜ
Aşırı milliyetçiler ve uç sol gruplar, her türlü muhalifi kısa vadeli çıkarları doğrultusunda kullanıp sonra da kenara atmakta sakınca görmeyen ordu ve büyük iş dünyası ile bir olarak Türkiye'nin demokratik sesini bastırmıştı. Türk burjuvazisinin Batı'daki burjuva sınıfından farklı olduğunun altını çizmek gerek. Türkiye'de burjuvazi daha çok Rus oligarkları andırıyor. Batı işte tam da bu noktada sistematik manipülasyon ve provokasyonları anlayamıyor. Eski sistem sivil anayasaya(her aşama bloke edildi) da karşı, Kürtler'le barışa da ("Türkiye Türkler'indir" gibi sloganlarla Kürt kimliğinin reddedilmesi). Batı'nın bu durumu daha iyi analiz etmesi ve manipülasyonlarla demokratik muhalefeti birbirinden ayırabilmesi gerek. Buna karşılık Türkiye'nin demokratları olarak bizler de hükümetle birlik olmalıyız, Fakat otoriter refleksler gösterdiğinde de eleştirmekten kaçınmamalıyız. Şişeden çıkan cin tekrar şişeye sokulmamalı, çünkü bu iyi bir cin.