Geçen hafta bu köşede "İstanbul sevdalıları akıllıca örgütlenmeli" diye yazmıştım. Bu önerim çok ama çok destek gördü. Açıkçası bu kadar ilgiyi ben de beklemiyordum. Bazı İstanbul sevdalılarıyla da hafta içi buluştuk, uzun uzun konuştuk. Yapılması gereken o kadar çok iş var ki... Sırala sırala bitmiyor...
Hemen hepsi "Bu öneriyi yazıp, çekilmek olmaz. Ancak sen popüler bir isim olarak bu işi örgütlersen, bu meseleyle özel olarak ilgilenirsen netice alabiliriz," dediler. Kısacası iş başa düştü.
Evet, İstanbul Sevdalıları Derneği'ni kuruyoruz... İstanbul'un hem kadim ve geleneksel hem de modern ve postmodern taraflarını kuşatan rasyonel ve çağdaş bir anlayışla İstanbul'un korunması, geliştirilmesi ve güzelleştirilmesi için canla başla çalışacağız...
Toplantılar için seçtiğimiz merkez de tam bu ruha uygun bir yer... Sultanahmet Camii'nden Boğaziçi Köprüsü'ne, Süleymaniye'den Çırağan Saraylarına, Ayasofya'dan Maslak Gökdelenleri'ne, Topkapı Sarayı'ndan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne, Sultan Selim Camii'nden İstanbul Modern'e, Tarihin ilk büyük AVM'si Kapalıçarşı'dan bugünün postmodern AVM'lerine, Galata Kulesi'nden Dolmabahçe Sarayı'na kadar nerdeyse tüm İstanbul'a ve Boğaz'a hakim bir manzaraya sahip bir mekanımız olacak. İstanbul sevdalıları için artık yeni bir dönem başlıyor...
ÇÜRÜYEN HANLAR VE TÜRBELER
İki haftadır, yaşadığı tüm tecavüzlere rağmen dünyanın en güzel şehri olan İstanbul'umuzun düzeltilmesi gereken çirkinliklerini yazınca inanılmaz sayıda destek mektubu ve telefonu aldım. Demek ki İstanbulluların daha doğrusu İstanbul sevdalılarının da artık canına tak etmiş... Bu güzel bahar günlerinde, Boğaziçi'ne has erguvanların şehri daha da güzelleştirdiği bu Nisan ayında İstanbul'da dolaşırken göze çarpan leşhanelerden, mezbeleliklerden bu şehri seven herkes rahatsız...
İki haftadır önce Üsküdar'da Boğaz kıyısını işgal eden SSK tesisi adındaki mezbelelikten sonra da Eminönü'nde çürümekte olan Büyük Valide Han'dan bahsettim. İstanbul'daki bu tür restore edilmesi yada canlandırılması gereken yerleri elimden geldiğince burada yazacağım...
KÜÇÜK YENİ HAN
Büyük Valide Han'la başladık o yoldan devam edelim. Hanın, Sağır Han denilen üçüncü avlusunun içinde tamamen harap olmuş bir Bizans Kilisesi var... Sağır Han'ın ilerisinden tekrar Mahmutpaşa Yokuşu'na dönün. Tam karşınızda 18. yüzyıldan kalma, üstünde harikulade kuş evleri bulunan Küçük Yeni Han'ı göreceksiniz. Küçük Yeni Han da bakımsız ve harap halde. Han'ın üstündeki cami de aynı şekilde...
BÜYÜK YENİ VE KÜRKÇÜ HAN
Aşağıya doğru yürümeye devam edip Çarkçılar Sokak'tan sağa dönün. Karşınıza 1764 yılında inşa edilmiş, tuğla ve taş kullanılarak yapılan Büyük Yeni Han çıkacak... Yolun tam karşısında da 15. yüzyıl yapımı, Fatih döneminden kalma Kürkçü Han... Bu iki hanın durumu da iç açıcı değil... Geçen hafta anlattığımız modelde restore etmek ve yeniden hayata kazandırmak şart...
MAHMUD PAŞA TÜRBESİ NİÇİN KAPALI
Öte yandan, bu hanların çok yakınında, meşhur Mahmudpaşa Yokuşu'na da ismini veren ve Fatih'in sadrazamlarından olan Mahmud Paşa'nın 1462'de yaptırdığı güzel bir cami var... İstanbulluların çoğunun farkında olmadığı Mahmud Paşa Camii İstanbul'un en eski camilerinden biri...
Devlet-i Ali'nin bir önceki başkenti Bursa'nın erken dönem Osmanlı sanatını ve maneviyatını yansıtan özel bir eser... Dervişler için özel odalar var iki taraflı... Bu arada erken dönem Osmanlı sanatını ve mimarisini örnek alarak inşa edilen Güral Tekirova tesislerini de geçen haftalarda görme imkanı buldum. İstenildiğinde tarihten ilham alarak çok başarılı ve işlevsel tesisler yapılabileceğinin kanıtı Güral Tekirova. Bundan ötürü mutlu oldum...
Yeniden İstanbul'a dönelim...Bu camiye ismini veren Mahmud Paşa da muhteşem güzellikte mavi ve turkuvaz İznik çinileriyle kaplanmış sekizgen bir türbenin içinde yatıyor... Türbeyi dışarıdan seyrettiğinizde gerçekten çok zarif bir yapı olduğunu görüyorsunuz ama türbe maalesef ziyarete kapalı, açıkçası iyi de bakılmıyor. Metruk halde çürümeye bırakılmış... Parmaklıkların arkasından bakabiliyorsunuz türbeye.Türbenin etrafında çok etkileyici bir hazire yani mezarlık var...
Bu konuda yetkili sanırım Diyanet İşleri Başkanlığı... Hangi kurum yetkiliyse İstanbul'un ilk camilerinden birinin şu anki halinin içler acısı olduğunu görmeli ve caminin ruhuna uygun hale getirilmesi için çabalamalı... Bu türbe ziyaret edilebilmeli. Kapalı olmamalı. Bu cami ve türbe daha bakımlı ve temiz olmalı... Turistlerin ziyaret ettiği meşhur ve popüler camilere çok iyi bakılıp diğer tarihi İstanbul camilerinin üvey evlat muamelesi görmesini İstanbul sevdalıları kabul edemez... Benim tanıdığım Kadir Topbaş ve Mehmet Görmez Hoca da bu durumu kabul etmezler...