- Fenerbahçe'den ayrılma sürecini ve şu an Vakıfbank'ta nasıl hissettiğinizi öğrenebilir miyiz?
- Çok tepki geldi ve hâlâ geliyor. Tepkilerin içinde nefret var, duygusallık var. Bunların olacağını bilerek bu kararı aldım. Her seçim, bir vazgeçiş. Kariyerim anlamında doğru bir adım, doğru bir karardı. Huzurlu olduğum, belirsizliklerin hakim olmadığı bir yerde oynamam lazımdı. Duygularımı değil, mantığımı kullanarak bu seçimi yaptım. Orası benim ailem ve yuvamdı. Canımı dişime taktım, terimin son damlasına kadar savaştım. Şimdi yeni bir ailem ve yuvam var. Aynı düşünce yapısıyla oynuyorum. Bir sporcunun yapması gereken ilk şey bu. Vakıfbank'ta oldukça huzurlu ve mutluyum.
- 'Kalıp efsane olmadı' şeklinde yorumlar yapılıyor...
- Fenerbahçe çok büyük bir kulüp, bir sporcunun gidişinden etkilenmez. Şunu açıkçası söylemek isterim, ömür boyu aynı kulüpte oynayan, alt yapısında yetiştiği kulüpte sporu bırakan isimler benim için çok özeldir. Efsane olmayı Eczacıbaşı'ndayken düşünürdüm. Bana genç yaşta şans vermiş, güvenmiş bir kulüptü. Bilgim ve tercihim dışında ayrıldım. Daha sonra da başka bir yerde efsane olurum diye hiç düşünmedim.
- Yeni antrenörünüz Giovanni Guidetti'yi övmeniz de eski takımınıza gönül verenleri kızdırdı. Geçen sezon bir 'orta parmak' krizi yaşanmıştı hatırlarsanız.
- Bu tepki olayının dozu kaçmış durumda. Giovanni'nin yaptığı hareket doğru değildi, ama bu onun Avrupa'nın, hatta dünyanın en iyilerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kimin ne söyleyeceğini düşünerek hareket etmeyi sevmiyorum. Bir fikrim, tespitim varsa söylerim.
- Tepkiden bahsetmişken, sosyal medyada etkinsiniz. Orada zor olmuyor mu açık sözlü olmak?
- İnsanlarla iletişim halinde olmayı, fikirlerini öğrenmeyi seviyorum. Bana değer verenler, bir şeyler yazıyorsa aynı şekilde karşılık vermem gerek diye düşünüyorum. Terbiye sınırlarını aşanlara cevap vermiyorum. Sokakta gördüğünde eli ayağı titreyerek, hayran olduğu sporculardan imza isteyecek 'yumurta' şeklinde insanlar, klavyelerin arkasına geçip herkese sallıyor. Eğleniyorum aslında yazılanlarla bir yandan.
-
Sinir olmuyor musunuz hiç, sakin misiniz hep?
- Geçen gün 'Güneşi çok seviyorum. Hava eksi 40 derece de olsa güneş çıksın,' gibisinden bir şey yazdım. 'Sen nasıl milli sporcusunun, evsizleri nasıl düşünmezsin?' dediler mesela. Yine de ben biraz vurdumduymazım galiba (Gülüyor).
SNEIJDER'E İLGİ GARİBİME GİDİYOR
- Geçenlerde de Sneijder'in gelişine ilişkin 'Transfer olan yabancı sporcuları havaalanında omuzlara alıp karşılamak yerine ayni değeri kendi yetiştirdiğimiz sporculara verebilsek keşke,' de yazdınız.
- Sneijder çok büyük bir isim ve bir yıldız. Ancak takım için daha hiçbir şey yapmamış; asisti, golü olmayan bir sporcuya bu ilgi garibime gidiyor. Bir annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız sevgi gibi...
- Yeniden voleybola dönelim. Milli Takım'da hoca değişti ve hem kulüp takımı hem de ay yıldızlı takımı çalıştıran bir antrenör olacak. bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Marco Aurelio Motta çok sevdiğim biriydi. Kendisiyle vedalaştık. Massimo Barbolini de çok tecrübeli bir isim. Oyuncuların değerlendireceği bir durum değil bu değişiklik.
SPOR PSİKOLOJİSİ OKUMAK İSTİYORUM
- Üniversitede reklamcılık okudunuz, reklamcı olur musunuz?
- Öyle bir niyetim var ama ne zaman sporu bırakırım, yaşım iş hayatına atılmaya müsait olur mu bilmiyorum. Bir yandan spor psikolojisi okumak ve altyapıdaki çocuklarla çalışmak gibi idealist bir düşüncem de var. Altyapılarda zorluklarla savaşma gücü olmayan, ama yetenekli sporculara yardım etmek istiyorum. Kendi zamanımda da böyle sporcular vardı ve yapamadılar. Farklı şartlardan gelen insanları bir grupta toplamak kolay değil.
- Tahminen ne zaman bırakırsınız?
- Pasörlük uzun süre devam edebileceğiniz bir pozisyon. Heyecan ve hırsımı kaybettiğim an bitmiş demektir.
- Heyecan demişken; çok hırslı birisiniz ama bir yandan da sempatiksiniz. Saha içinde liderliğinizi etkileyen bir durum mu bu?
- Çocuk yaşta lider olup olmayacağınız belli olur. Kimisi grubu yönlendirir, oyun seçimleri ona göre şekillenir, sınıf başkanı olur vs... Ben lider olduğumu düşünüyorum. Pasör de antrenörden sonra takımın lideridir. 26-27 yaş sonrası daha çok yumruğu vuracağım zaman gelecek. Belki de gelmeyecek... Yine de sert olamam, çünkü sakinim ve uzlaşmacıyım. Bir yandan da takımı yönlendirmek için illa da asabi olmak gerekmiyor. İşin özeti: Daha birkaç fırın ekmek yemem lazım!
ALDIĞIMIZ PARALARI HAK EDİYORUZ
"Kim Olimpiyat'a gitti? Kim düzenli olarak büyük organizasyonlarda yer alıyor? Kim finaller oynuyor? Medya desteği futbolda olabilir ama kadın voleybolu takım sporlarında bu ülkenin en başarılı branşları arasında. Kime göre neye göre çok kazanıyoruz? Sürekli kamplarda olan, çok az tatil yapan insanlarız. Ve en önemlisi tüm meslektaşlarım sahadaki mücadeleleriyle kazandıklarını sonuna kadar hak ediyor. Bizim yüzümüze genelde bunu söyleyen olmuyor. Söyleseler en azından ben cevap veririm! Şimdi ben bunları söyledim ya, yine paragöz diyecekler (Gülüyor)."
OLİMPİYAT HAYAL KIRIKLIĞI OLDU
"Londra 2012'ye gitmek büyük başarıydı ama takım olarak oradan daha iyi bir sonuçla dönmek isterdik. Hiçbir zaman 'Olimpiyat'a gittik, yeterli,' diye düşünmedik. Hayal kırıklığıdır hepimizin için, çünkü böylesine madalyaya yakın bir kadro bir daha bir araya gelir mi bilemiyoruz. Şu da var Olimpiyat Köyü'nde değil otelde kalsaydık ilk dörde girerdik! Orası başka bir tecrübe. Kendine has dinamikleri var. Çin maçı saat 09:00'da, biz 05:30'da kalktık! Rio'ya gidersek daha farklı olacaktır."
BİYOGRAFİ YAZACAĞIM
"Okumayı seviyorum. Spor dünyasında kitap okuyan insan sayısı az diye mi bilmiyorum, maalesef bu çok önemli bir özelliğimmiş gibi gösteriliyor. Kendini ifade etme, hayal dünyasını geliştirme adına kitap okumalı insan. Başka sporcuların hayatlarında kendi hayatıma benzerlikleri görünce mutlu oluyorum. Şu aralar Messi'nin hayatını okumaya başladım. Yazmayı da seviyorum. Oturup kitap yazmak ayrı bir mesai. O yüzden bıraktıktan sonra biyografi yazacağım. Şu an 'Orası bana kalsın,' dediklerimi de yazacağım. Basılmasa bile yazarım."