Delikanlılığıma
dek ananas meyvesini ortası delik bilirdim. Zekamın geriliğinden değil, 40 yılın bir günü bulabildiğimiz konservesinin içinden çıkan ananas dilimlerinin ortaları delik olduğu için. Ananasın tazesiyle yurtdışında tanıştım. Manavda gördüğüm bir meyveyi eve getirdim, bıçakla sert kabuğunu soymaya çalıştım. Meğer o çam kozalağınınkine benzer çıkıntıların derine inen uzantıları varmış. Bunları patates filizi çıkarmak için yapıldığı gibi tek tek oyduğumda, güzelim suyunun yarısı akıp gitti. Asıl sürprizi, ortasından geçen silindir şeklindeki odunsu kısmı görünce yaşadım. Ananası konservedeki gibi dilimleyip içini oymak gafletinde bulunduğumda ise geri kalan suyu da akıp gitti; ananası rezil ettim. Bugün ananas temizleme makinesi olmasa da, kabuğu çok kalın soyup tıpkı kavun gibi dilimlemek gerektiğini, suyu ziyan edilmeden ortasındaki odunsu kısmının kolayca kesilip çıkarıldığını biliyorum. Kristof Kolomb'un ekibi tarafından Guadeloupe adasında 1493'de keşfedilip Avrupa'ya getirilmeden çok önce de ananas, Güney Amerika'da yetiştiriliyor, yeniyordu. Kolomb'un askerleri yerlilerin kapılarına "Hoş geldin," anlamına birer ananas meyvesi astıklarını görmüşlerdi. Ananas kalın, sert dikenli bir çalı bitkisi. Yerliler köylerinin çevresine ananas dikerek aşılması zor bir çit oluşturuyorlardı. Bu meyvenin dünyada iki yaygın ismi var. Birincisi, Güney Amerikalıların ona verdikleri nefis meyve anlamına gelen 'nana' ya da 'anana' sözcüğünden türetilmiş ananas. Öteki ise ilk kez karşılaştığı bu meyveyi, dev bir çam kozalağına benzettiği için 'pina', yani kozalak diye adlandıran İspanya Kralı V. Charles'ın ardından Anglosaksonların ona verdikleri, kozalak elması anlamına gelen ad, 'pineapple'.
EN BÜYÜK ÜRETİCİ HAWAII
Kalın kabuğuna bakmayın, çok narin bir meyve ananas. Dalında iyice olgunlaşmadan o eşsiz tadına ulaşmıyor. Avrupa'ya geldikten sonra kısa sürede Güney Amerika dışındaki tropik bölgelere de dikildiği halde, uzun süre ananasın okyanus aşırı ülkelerden Avrupa'ya getirilmesi çok riskli bir iş olarak kaldı; onu yiyebilenler de başta kralın kendisi olmak üzere, en üst düzey kraliyet mensuplarıydı. ABD'nin adeta burnunun dibinde yetişen ananas bu ülkeye bile çok geç girdi. Ancak para olunca her şeye çare bulunuyor. Nitekim usta bahçıvanlar sarayların yanı başında oluşturulan dev kış bahçelerinde az miktarda olsa da ananas yetiştirmeyi başardılar ve ulaşım olanakları yaygınlaşıncaya dek bu meyve mutlu bir azınlık tarafından tüketildi. Günümüzde ananasın büyük bölümü Hawaii'de üretiliyor. Benim çocukluğumda konservesi bile yurtdışından hediye getirilen o güzelim meyve, bugün manavda soyulup ortası çıkarılıyor ve taze taze özel sofraları süslüyor. Dolayısıyla bugünkü çocuklar bu açıdan da şanslı. Gerçi piyasada çok iyi kalite ananas yok; her biri beş kilo gelen Pernambuco türünü ya da Güney Afrika'nın Queen ananasını bulamıyoruz ama bu artık bir ulaşım meselesi değil, arz talep işi. Gün gelir, onlar da manav tezgahlarını süsler.