Oscar'a
'aday adayı' olmak bile zor. Ama 'aday adaylığı'na aday olmayı dahi aklınızdan geçiriyorsanız, konuyu iyi seçmeniz lazım. Bilindiği üzere 'yabancı dilde en iyi film' dalında zirveye oynayan yapımların epey bir kısmı, II. Dünya Savaşı ve Naziler hakkında. Ama bu favori konu başlığıyla sınırlı değilsiniz tabii. Güncel ve küresel politik sorunlar hakkında orta yollu bir hoşgörü mesajı da, işinizi görebilir. (Avrupa'nın kültürel fonlarından ve Cannes'dan desteğe dair yüksek ihtimali de unutmayalım.)
KEŞİŞE AKIL DANIŞIN
Bir de ne ticari sinemanın eğlencesinden ne de 'sanat sineması'nın zorlayıcı arayışlarından uzak durmakta fayda var. Dediğim gibi, ortada bir yer, en iyisi. Fransa'nın son Oscar ödüllerindeki 'aday adayı'
Tanrılar ve İnsanlar, geçen hafta vizyona girdi. Yukarıdaki tavsiyelere uymakla birlikte gerçek adaylığa hiç geçememiş olması, herhalde 'ne ticaret ne sanat' maddesini fazlaca ileri götürerek, hissedilir bir sıkıcılık düzeyini yakalamış olmasından. Gerçi Fransızlar sevmişler filmlerini. Seyircisi de basını da, Cannes'ı da sahip çıktı sonuçta. Xavier Beauvais'nın filminde, olaylar Cezayir'de cereyan ediyor. Bir grup Fransız keşiş, bir manastırda huzurlu bir taşra yaşamı sürmekte. Çevreyle uyumları tam. Örneğin liderleri Christian'ın (Lambert Wilson) masasında 'Lö Koran'. Yani: İnceleme, araştırma, anlama çabası var. Yerel halktan birinin evindeki mevlite katılmak da var. Gerekirse de yaşam koçluğu. Diyelim ki aşk konusunda kafanız karışık. Yaşlı bir keşişin akıl danışmanlığından faydalanmanız mümkün. (
La Boum filminde anneannesiyle dertleşen Sophie Marceau'dan ne eksiğiniz var?) Fakat zaman kötü... Cezayir'de köktendinciler ayaklanmış, silahlanmış, aksiyona geçmişler. Gerginlik adım adım yükselirken, rahipler de oradaki varlıklarını sorguluyor. Ne yapmaları gerektiği konusunda iç hesaplaşmalar; belirsizlik içinde bekleyiş; inanç tazeleyen cemaat aktiviteleri. Neticesinde, bir yerlerde bir suyun kaynadığına emin olsalar bile, tanrısal sebeplerle manastırı terk etmiyorlar. Senaryo 'bir sonraki sahne'de olacakları merak ettirmekle ilgilenmediğine göre, bahsetmekte zarar yok: Keşişler 'radikal İslamcı'lar tarafından esir alındığı andan itibaren birçoğu için son yolculuk başlamış oluyor. Film nihayete ererken elbette karmaşık (olabilecek) hislerimize rehberlik edecek dış ses de bizlere son kez eşlik etmek için orada. Radikal İslamcıların yanında 'radikal olmayan ve aslında iyi bile olan' Müslümanların da bulunduğuna da, kısaca değiniliyor. Genelde bu tür filmlerde değinilmeyen şey, siyasi trajedinin astarı oluyor. Ortadaki 'alan kavgası'nın yarattığı zemini es geçip 'aşırıya kaçan birileri' yüzünden kaçan huzura ağıt yakınca, 'görüntü' dar açıya kurban gidebiliyor.