Tehlikeli 'un başında çaresiz bir ses, panik içinde yakarıyor: "Aç şu telefonu!... Seninle mutlaka konuşmam lazım!" Hikayenin askeri bir yere evrileceğini bilmesek, işçi sınıfından çilekeş kahramanların kasvetli gündelik yaşantısından kesitler gösteren bir Ken Loach filmi sanacağız. Filmin ne dramasının 'rengi' ne de görsel dili ve temposu herhangi bir Loach eserinden farklı değil aslında. Tarihi pub'larda fıçı bira eşliğinde yapılan konuşmalar, her cümlesine ağız dolusu bir 'fakin!' sıkıştıran adamlar ve kamusal alanda poposunu açan bir karakter söz konusuyken, Britanya'da, bilhassa da Loach'un kamerasını çevirmek isteyeceği türde bir Britanya'da olduğumuza şüphe yok zaten. Ama bu defa trajedi, biraz daha uzakta, Irak'ta olup bitenlerle ilgili. Mertliğin öfkeli sesi Fergus (Mark Womack), alışık olduğumuz Ken Loach kahramanları gibi alkolizm, sorumsuz baba, işsizlik veya sosyal hayata dair benzeri sorunlarla boğuşmuyor. Fergus'un 'sosyal çevre'si daha vahşi. Çocukluk kankası Frankie'yle (John Bishop) birlikte Irak'ta savaşmışlar. Ordudan ayrıldıktan sonra ise, özel güvenlik güçlerine katılarak Bağdat çevresindeki ölümcül trafiğin bir parçası olmaya devam etmişler. Frankie, Bağdat Havaalanı'nı 'Yeşil Bölge'ye bağlayan ve dünyanın en tehlikeli yollarından biri olarak görülen 'İrlanda Yolu'nda bir pusuya kurban gitmiş. Müteahhit firmanın yöneticilerine bakılırsa, 'teröristlerce' tesadüfen gerçekleştirilmiş bir saldırı. Fergus ise, olayı kaşımaya, kazımaya ve ne gibi dolaplar döndüğünü ortaya çıkarmaya kararlı. Araştırmayı, pasaportuna el konduğu için memleketi Liverpool'da sürdürüyor; bir yandan da yas süreciyle başa çıkmaya, Frankie'nin sevgilisi Rachel'la (Andrea Lowe) hesaplaşmaya çalışıyor. İki dostun birbirini her şeyin önüne koyuşu, Rachel için daima bir kıskançlık sebebi olmuş. Zira Bizim Büyük Çaresizliğimiz ya da Kaybedenler Kulübü'ndeki erkek dostluklarını aratmayan bir ilişki söz konusu. Bu nedenle, Fergus'un gerçekleri ortaya çıkartması şart. Tabii çoğu savaş filminde olduğu gibi, gerçeğin her katmanında başka birilerinin vicdanını bağlayan hesaplar / ilişkiler çıkıyor ortaya. Soğanın kabuğu soyuldukça, 'gözyaşı' seviyesi de giderek artıyor.
BİR DÜZENİN TEŞHİRİ
Loach'un savaş karşıtı mesajlarının merkezinde, 'savaşın çağdaş yüzü' olarak paralı askerler var. Daha doğrusu, 'savaşın özelleştirilmesi sorunsalı'. Eline tüfek tutuşturulup bir ölüm oyununa gönderilen adamların 'kirli ilişkiler'e saplanmadığı, herhalde olmamıştır. Ama Tehlikeli Yol, 'özelleştikçe' ya da bireysel savaş ticaretine kapı açtıkça daha da vahşileşen, tamamen kanunsuzlaşan bir düzeni ortaya sermenin derdinde... Her Ken Loach filminde aynı şey oluyor: Seyirci olarak, filmin açık, net ve son derece 'düzgün' biçimde ortaya koyduğu, üstelik ne ahlaken ne de siyaseten karşı çıkılamayacak saptamalarını saptadığımızla kalıyoruz. Nihayetinde, çok iyi bir televizyon filmi seyretmiş gibi oluyoruz. Loach filmlerinde bizler de, yönetmenin kendisi ve 'neredeyse daimi' senaristi Paul Laverty de, ölçülü birer 'görevli'yiz.