Oyunuzu sabah sabah kullandınız mı? Bu işi aradan çıkardıysanız (ya da seçim sistemine inancınızı çoktan yitirdiyseniz), bugün İstanbul Modern'de sıkı bir film turuna vaktiniz var demektir. İstanbul'un en 'çalışkan' kültür merkezlerinden Goethe Enstitüsü'nün bu yıl üçüncü kez düzenlediği 'Almanya'dan Yepyeni Filmler' seçkisinin 'yıldız film'i, 90'ar dakikalık üç ayrı filmden oluşan
Dreileben (
Üçyaşam), etkinliğin son gösterimi olarak, saat 13.00-18.30 arası İstanbul Modern'de. Küratörlüğü, Goethe Enstitüsü Müdürü Claudia Hahn-Raabe, sinema yazarı Engin Ertan, İstanbul Modern Film Programları Yöneticisi Müge Tüfenk ve Enstitü'nün İstanbul Film ve Edebiyat Projeleri Sorumlusu Fügen Uğur tarafından yapılan program, 90'larda parlayan ve Almanya'nın (genellikle) alt sınıflarından gerçekçi, keskin gözlemleri, psikolojik tasvirlerin öne çıktığı ağırbaşlı bir sinema diliyle aktaran yönetmenlerin oluşturduğu, 'Berliner Schule' olarak anılan ekolden örnekleri içeriyor. 'Ölüm Bizi Ayırana Dek' başlıklı seçkinin teması, Almanya'nın (Doğu-Batı 'bir' olduklarından beri) başlıca meselelerinden biri olan 'beraber yaşama'. 11 filmden oluşan programda, çekirdek aileden küçük bir kasabaya ve alt kültürlere, birlikte yaşamaya ait farklı formülleri, sorunları, arayışları işleyen hikayeler var. Televizyon için çekilen
Dreileben (
Üçyaşam), Berliner Schule'den üç yönetmeni (Christian Petzold, Dominik Graf, Christoph Hochhaeusler) aynı hikayenin etrafında bir araya getiriyor: Thüringen Ormanı yakınlarında, bir kadın katili, kayıplara karışmış... Petzold'un
Ölümden Bile İyi Bir Şey / Etwas Besseres als den Tod'unun kahramanları, cinayetin kasabada estirdiği gergin havaya rağmen kendi aşklarına odaklanan yeniyetme bir çift. Farklı sosyal statüler yüzünden halihazırda karmaşaya meyilli olan bu ilişki, 'kaçak katil'in gölgesinden kurtulmayı başaramıyor ve 'özel hayat'la 'sosyal hayat'ın birbirini belirlediği bir noktaya sürükleniyor.
ESKİ ARKADAŞLA HESAPLAŞMA
Dominik Graf'ın
Peşimden Gelme / Komm' mir nicht Nach'ı, hikayeyi, polis teşkilatında çalışan genç bir psikolog kadının cephesinden anlatıyor. Cinayeti araştırmak için geldiği kasabada eski bir arkadaşıyla karşılaşan psikolog, beklemediği biçimde kişisel bir hesaplaşmanın içinde buluyor kendini. Zira 'eski arkadaş'ıyla, bir zamanlar aynı erkeğe âşık olmuşlar ve bu mesele henüz çözüme ulaşmış olmaktan epey uzak. Böylece kahraman, cinayete dair 'psikolojik bulgu'lar yerine bizzat kendi zayıf noktalarının su yüzüne çıktığı bir düğüme doğru sürükleniyor. Üçlemenin en güçlü ve son halkası
Bir Dakika Karanlık / Eine Minute Dunkel'de, gerçeğin göreceliliği, bakış açısına göre değişkenliği üzerine zor sorular ve saptamalar var. Christoph Hochhaeusler'in filminde, hem işinin ehli bir komiserin hastalık izninde olmasına rağmen yürüttüğü takıntılı araştırmayı hem de katilin köşeye sıkışmışlığını izliyoruz. Bir yeniyetmenin var olma mücadelesini dahi (Falscher Bekenner) karanlık bir gerilime dönüştürebildiğine tanık olduğumuz Hochhaeusler,
Bir Dakika Karanlık'ta tüyler ürpertici finale doğru adım adım sürüklüyor seyirciyi.