Jüri üyesinin makbulü: Sinirleri çekiştirecek!
Aptal değiliz hiçbirimiz, ayrıca da Armağan Çağlayan'ın tedrisinden geçtik! Bu tip yapımlarda jüri üyelerinden; tarafsız olmak, adaletli olmak, vicdanlı olmak gibi hasletlerden ziyade, konuşulmasının, olay çıkarmasının, gündem yaratmasının beklendiğini biliyoruz. İyi polis-kötü polis tekniğinin uygulandığını... Ukalalık eden, laf çakan, haşlayan, tahammülleri esneten jüri üyelerinin makbul olduğunu... Ama bu bilmişliği, terstenliği, sivriliği, pisliği... Bir kendine yakıştıran var, bir de paçalarından akıtan. Kesin formülü, açık seçik reçetesi olmayan bir kıvam bu: Döverken seveceksin de. İterken tutacaksın... Birini fazla kaçırıp öbüründe hasislik edene geçmiş olsun. Erol Kaynar, ekrana çıktı diye kendini kaybedecek adam değil. Nişantaşı'nda Salomanje'den tutun en son Mezzaluna'nın yerinde açılan Cento per Cento'ya kadar bir sürü popüler restoranın sahipliği, ortaklığı, işletmeciliği var CV'sinde. Kendi muhitinde icap eden şöhreti yapmış zaten. Yol yordam bilen, görmüş geçirmiş biri. Dolayısıyla ideal jüri üyesi o değil! Murat Bozok, Taksim Sıraselviler'deki Mimolett'in şefi ve sahibi. ABD'de aşçılık okumuş, New York, Londra ve Paris'te Michelin yıldızlı lokantalarda çalışmış, dünyanın en mühim isimlerinin yanında pişmiş. İşini/alanını önemseyen, ukalalık edecekse de bunu bilgi üstünden yapan, efendi, normal bir insan. Dolayısıyla arzulanan jüri üyesi o da değil! Batuhan Piatti Zeynioğlu, bu boşluğu dolduracak diye nasıl kaptırıyor, nasıl geçiyor kendinden, bu kadar olur. Bir yarışmacının yemeği için "Köpeğime vermem," diyor, diğerini "Seni hiç sevmiyorum," diyerek ağlatıyor. "İğrenç!" buyuruyor, "Defol!" diye bağırıyor. Disipline etme ayağına bayağı hakaret ediyor, kovuyor, en son bir de el öptürdü! Format icabından karakter icabına, coşuyor, taşıyor. Zaten öylece ayakta dururken bile bacaklar alabildiğine açık! Mümkün olan en çok santimetrekareye hükmediyor! Yakınlarda verdiği bir söyleşide aktör olmadığını, içinden geldiği gibi konuşup hareket ettiğini söyledi. Böbürlenerek. Format karakteri besliyor belli ki, karakter formatı doyuruyor. Böyle ikisi iç içe geçince, hazım sorunları, gaz sancıları hepimizin önünde yaşanıyor. Fazla mübalağa tehlikelidir; onun da konuşması muhteviyatından sıyrılıp mütemadi bir bağırtı, geğirti, yellenme gibi geliyor insana. 'Osuruğu cinli' diye bir tabir vardır, onun kanlı canlı karşılığı gibi tam da! (En önemsiz şeylere bile çabucak sinirlenen, olmayacak şeylerden kavga çıkaran demek 'osuruğu cinli'!) Üslubun çok sorunlu olduğu muhakkak, ama burada sadece biçimsel değil, içeriğe dair problem de büyük. Her ne dediyse alçak sesle dediğini varsayalım, peki ne dedi diye bakıyorsunuz ve en fenası orada da bir hikmet göremiyorsunuz. Herhalde o da kurum kurum kurumlandığı kurumu gibi, hikmetinden sual olunmaz diye nam salmak istiyor!