Onları size nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Hepsinin birden fazla kimliği var çünkü. Üstelik kimseyle anılmak, birilerinin kimliğiyle tanıtılmak da istemiyorlar. Tek tabanca olmak, kendileri olarak var olmak istiyorlar, bunun için mücadele ediyorlar yıllardır. Yani, gel de çık işin içinden... Fakat başka çare yok! Fotoğraftaki en yaşlı kişi, ünlü yazar Vedat Türkali'nin eşi Merih Hanım. Ünlü yönetmen Atıf Yılmaz'ın eşi, oyuncu Deniz Türkali ise onun biricik kızı. Ses sanatçısı Zeynep Casalini, Deniz Türkali'nin kızı. Ceren ise ailenin en küçüğü, Zeynep'in "Kendim için doğurdum," dediği kızı. şte Anneler Günü için bir araya getirdiğim ve tanıştığım müthiş bir aile. Onları tanıyınca, dinleyince "Kızlar annelerinin kaderini yaşıyor resmen," diyeceksiniz. Çünkü Vedat Türkali 'komünist' olduğu gerekçesiyle o malum yıllarda hapse düştüğünde, yedi yıl babasından ayrı kalmış Deniz Türkali. Kendisi talyan eşinden ayrıldığında, Zeynep Casalini babasız büyümüş bu kez. Zeynep Casalini beş yıllık evliliğini bitirdiğinde ise kızı Ceren'le baş başa kalıyor, onunla birlikte büyüyorlar... Anneliğin verdiği güçle, annelik sevgisiyle 'babasızlığı' tattırmıyor hiçbiri de. Aralarındaki sevgiyi gözlerinizle görmeniz lazım. Sürekli el ele, yanak yanağa cevap verdiler sorulara. Merih Hanım az duymasına, zor konuşmasına rağmen eskileri hatırladı ve açıldıkça açıldı. Üstelik acayip de matraklar! Ben çok eğlendim bu dört kadınla, umarım siz de eğlenirsiniz...
- Maşallah! Dört kuşak bir aradasınız. Kendinizi şanslı sayıyor musunuz?
- DENİZ TÜRKALİ: Bir insanın annesinin, kızının ve torununun aynı zamanda bir arada olması tabii ki çok hoş bir şey...
- Ve az da bulunan bir şey! - D.T: Evet, az da bulunan bir şey. Ben bundan çok hoşlanıyorum tabii ki. Gerçi yıllarca bir torunum olduğu fikrine alışamamıştım ama! (gülüyor)
-
Neden? - D.T: Sizce neden olabilir? (kahkahalar) Uzun zaman böyle sürdü bu, Ceren bana hiçbir zaman 'anneanne' diyemedi, zaten diyemez! "Ceren bana teyze dese olmaz mı?" diye çok pazarlık yaptım Zeynep'le. (kahkahalar) Ve Denizella'da karar kıldık.
- Anneanne gibi de durmuyorsunuz hiç!
- D.T: E, ama gösterdiğim gayreti bir Allah biliyor, bir de ben! (kahkahalar)
-
Yaşlarınızı sormamın sakıncası var mı?
- D.T: Feci şekilde var!
- Merih Hanım kaç yaşında mesela?
- D.T: Annem 90 yaşında. Zeynep 37, Ceren 17. Benimkini de hesaplayın işte (kahkahalar)
- İnsanın anneannesinin annesini görmesi nasıl bir şey Ceren? -
CEREN: Çok garip; hiçbir arkadaşım bunu anlayamıyor. "Ne, kimin anneannesi?'' diye kalıyorlar! Hakikaten düşündüğüm zaman 1919'da doğmuş bir büyükannem var. Müthiş bir şey bu.
-
ZEYNEP CASALİNİ: Anneannemle Ceren'in bir ilişkisi olduğu için, böyle bir ilişki kurulabildiği için çok mutluyum. Ceren'i o büyüttü biraz da...
- D.T: İşin komik yanı şu; babam hapisteydi, annem çalışıyordu ve büyük ölçüde beni de anneannem büyüttü. Yani ailede, anneyle büyümeme gibi geleneksel bir durum söz konusu. (gülüyor)
- Merih Hanım siz söyler misiniz, torununun kızını görmek nasıl bir duygu?
- MERİH PİRHASAN: Torunum biraz fazla erken çocuk sahibi olduğu için üzülüyordum, hâlâ da erken olduğunu düşünüyorum fakat Ceren doğunca, onu o kadar çok sevdim ki... İyi ki oldu çünkü iki arkadaş gibi oldular annesiyle. Biz Deniz'le öyle olmadık hiç, olamadık.
-
Nasıl bir anne-kız ilişkisi vardı aranızda, anlatır mısınız?
- M.P: Deniz daha yedi yaşındayken Vedat Bey cezaevine girdi. En çok babasıyla anlaşırdı, ona çok düşkündü. Ben o zamanlar Barış'a (Pirhasan) hamileydim, onlara katılamazdım. Deniz bana fazla yaklaşamadı, korkardı benden, çekinirdi, her şeye itiraz edeceğimi düşünürdü. Asıl kabahat bendeydi tabii; ona karşı ne kadar sevgi ve şefkat dolu olsam da kafi gelmiyordu bu. Önemli olan insanın kafasıdır çünkü...
- Ne demek o?
- D.T: Annemin demek istediği şu: Sevgi ve şefkatini bizim gibi ifade edebilen biri değildi. Annem mantığıyla, kafasıyla, aklıyla halletmeye çalışırdı her şeyi.
- M.P: Evet, o zaman da maalesef iyi bir anne olamadım ona. O da her şeyi benden sakladı, çok yalan söylemeye başladı.
- Z.C: Aaa, anneanne n'apıyosun?
- D.T: Annemin durumu çok zordu. Selanikli, küçük burjuva bir aileden çıkmış... 50'li yıllarda, komünist olduğu için hapiste yatan bir kocayla ayakta durmaya çalıyordu. Felsefe okumuş, pedagoji üzerine doktorasını yapıyor, ama o koşullarda hayatta en nefret ettiği işi yapmak zorunda kalıyor; bir bankada muhasebeci oluyor. Bana ve Barış'a ayıracak vakti yoktu hakikaten. Yapabileceği tek şey, belki de haklı olarak yasaklar koymaktı. Bana da yalan söylemekten başka hiçbir şey kalmadı şekerim! (gülüyor)
-
M.P: Fakat yalanı da beceremezdi. O kadar beceriksiz bir yalancıydı ki, her seferinde ya bir arkadaşı yolda düşerdi, onunla hastaneye giderdi ya da kendisi! "Kızım," derdim, "yeni bir şey yarat artık!" (kahkahalar atıyorlar) Nitekim Vedat Bey cezaevinden çıktıktan sonra bana yakınlaştı Deniz, bana alışmıştı. Büyüdükçe kızlar annelerine daha yakın oluyor galiba. Aslında Vedat Bey gittiği zamanki Deniz'i arıyordu, Deniz de gittiği zamanki babasını...
- D.T: Benim büyüme koşullarım, babamın dünyaya bakışı, ergenlik halleri, çok koptum babamdan.
- Vedat Türkali kaç yıl cezaevinde kaldı?
- D.T: Yedi yıl. Büyükbabam, annem, ben birlikte oturuyorduk o zamanlar... Baba sevgisini büyükbabaya yönelttim, çok severdim onu, babamdan da çok! Benim en büyük aşkımdı. 14 yaşımdan sonra, yani babam hapisten çıktıktan sonra anneme çok yaklaştım. Asıl yakınlaşmamız ise Ernesto (Casalini) ile evlendiğim zamandı galiba.
ANNELİK İÇİN NE DEDİLER?
en tarifi imkânsız şeyi. Kendi adıma hayatta yaptığım tek ve en güzel şey, daha ötesi yok!
- D.T: En başta söylemeliyim ki, anneliğin kutsallığına falan inanmıyorum. Yok öyle bir şey; tamamen palavra, ideolojik bir terim bu. Ancak annelik hayattaki tek ve en koşulsuz sevgi. Ben Zeynep'i de, Ceren'i de çok seviyorum. Ki Zeynep hamileyken kıyameti koparmıştım çocuğu aldırması için. 20 yaşındaydı daha...
- M.P: Annelik nasıl anlatılır ki! Fevkalade güzel bir şey. Anne olmak birçok sorumluluk yüklüyor insana, yükledikçe de memnun oluyorsunuz. Hep kendinden vermek istiyorsun ve veriyorsun. Çocuğundan beklemiyorsun hiç bir şey. Fakat yaşlandıkça, ölüme yakın olduğun zaman çocuklarını ve torunlarını hep yanında görmek istiyorsun. Bu tabii ki mümkün değil, onların başka başka hayatları var. Böyle bir şey işte... Anne olduğum için çok mutluyum.
BEN NASIL BİR ANNEYİM?
- DENİZ TÜRKALİ: Ben anneye benzemeyen bir anneyim. Çok yakın dost olan bir anneyim.
- MERİH PİRHASAN: Ben ihtiyar bir anneyim, (kahkahalar) İyi bir anne olduğumu zannediyorum ama hatalarım da var. Hatalı ve iyi bir anneyim demek ki!
- ZEYNEP CASALİNİ: Bilmiyorum, kilitlendim şimdi...
- CEREN: Kararsız bir anne yani! -
Z.C: Tamam ben şahane bir anneyim o zaman!
BEN ÇOCUĞUMU BABASIZ BÜYÜTMEM!
- İsteyerek mi çocuk sahibi oldunuz hepiniz?
- Hep bir ağızdan: Çok isteyerek hem de.
- C: Benim çocuğum yok ama herhalde babasız büyüdüğüm için şöyle hissediyorum: Çocuğumu hiçbir zaman yalnız büyütmek istemem. - Hayatında bir baba figürü olsun istiyorsun...
- C: Evet, sağlıklı-sağlıksız tartışması önemli değil ama hayatında bir baba olmaması bütün ilişkilerine yansıyor; güvensizlik, korku hissediyorsun. Kaybetme korkusu. "Öyle bir koca seçmeliyim ki, boşansam da çocuğumla olmalı," diye düşünüyorum. - Anneni suçluyor musun babanla ilgili?
- C: Annem hamileyken babam beni istememiş. "Sorumluluk almam," demiş açık açık. Annem de "Ben kendim için doğuruyorum zaten," demiş. Tek başına büyütmüş beni. Buna kızmıyorum ama üzülüyorum; bütün stresi, korkuyu, endişeyi annem yaşamış. Ben yapmam, babasız çocuk büyütmem.
NASIL BİR ANNE-KIZ İLİŞKİSİ?
- D.T: Anne-kız çatışması hiç yaşamadık ama çok yakın da olamadık annemle. O yüzden Zeynep'le arkadaş olmaya çalıştım daha çok. Anneliğin o anormal koruyuculuğunu hiç sevemedim, dostu olmayı istedim.
- Z.C: Ben Ceren'le ilişkimde bunu tercih etmedim, ikisini karıştırdık biz.
- C: Biz çok kavga ettik annemle. Daha yeni yeni arkadaş olmaya başladık; sonradan yani.
- Z.C: Ceren bana birkaç yıl önce şöyle dedi: "Benim kötü arkadaşlarım olabilir ama ben de kötü olmak zorunda değilim. Sen beni bu kötülüklerden sıyrılmayı bilecek şekilde yetiştirdin, bana güvenmeni istiyorum. Bana güvenmezsen nasıl tek başıma ayakta durabilirim?" O dakikadan sonra da değişti ilişkimiz.
- Deniz Türkali anneliği abartan bir tip değil ama siz abartmışsınız sanırım. Neden böyle oldu?
- Z.C: Ben insanın annesinin farklı, arkadaşlarının farklı bir yerde olduğunu düşünüyorum. Ama bu demek değildir ki, annen arkadaşın olamaz! Mesela Ceren'le bizim biraz hastalıklı bir ilişkimiz var...
- C: Annem beni kendi için doğurmuş zaten!
- Z.C: Her anne çocuğunu biraz kendisi için doğuruyor.