Listeleri
seviyoruz, itiraf edelim. Ben de çok seviyorum. Nerede önemsediğim, ciddi, ağırlığı olan birine okumayla, kitapla ilgili sorulmuş sorular görsem, yanıtlarını ilgiyle izlerim. "Acaba bilmediğim yeni, ilginç bir şey yakalar mıyım?" diye. Geçenlerde bakarken onlardan birine bir yazarın aşk romanları listesini gördüm. Heyecanla okudum. Evet, Richard Yates'in
Young Hearts Crying isimli romanından söz ediyordu. Kaçırır mıyım hiç, hemen bulup okumaya koyuldum. Doğrusu kitap son derecede iyi yazılmış, gene de yazıldığı dönemin sınırlarını pek aşamayan bir yapıttı. Dikkatle, zevkle okudum. Ama okurken okurken beni bir düşünce sardı: Okumalı mıydım bu romanı, niçin bir roman daha okumalıydım?
İYİ ROMAN İYİ FELSEFEDİR
Gerçi kitabı bitirdim ama soru kafamda bir burgaç gibi dönmeye devam etti. Bütün hayatını roman okuyarak geçirmiş, bildiğimiz yazarlardan geriye okuyacak bir şey bulamayan, eskiden hatmettiği kitapları yeniden okumayı düşünen birisi olarak bu sorunun etrafında dönüp duruyordum. Çünkü çok iyi hatırlıyorum Marmaris'teydik, yaz tatilini geçiriyorduk, babama, 70 yaşlarının başındaydı, o sıralarda çok beğendiğim bir romanı verdim, hep yaptığım gibi. Kitabı aldı, zorlanarak okudu. Bitirdi, pek beğenmemişti "Bundan sonra herhalde artık roman okumam" dedi. Hayretler içinde kalmıştım. "Aman" dedim, o soruyu kendime sorunca, "yoksa babamın yaşadığı duyguları mı yaşıyorum?" henüz onun o fikri öne sürdüğü yaşlardan epey gerideyken... "İnsan niçin roman okur?" sorusuydu aslında beni boğan... Yanıt yaşla ilgilidir. Gençliğinizde, daha çok olayları izlemek için roman okursunuz. Az daha ilerleyince yaşınız, insanları tanımaktır roman okumanızın nedeni. Biraz daha yaşlanırsınız bu defa kendinizi tanımak, yaşadıklarınızla yüzleşmek için oturursunuz romanların başına. Gene de sahne insanlarındır: Farklı insan davranışlarına dönük sorular ve cevaplardır çünkü romancıların uğraştığı. Hayatım boyunca Derrida'nın sözüne inandım: İyi roman iyi felsefedir. Bu minval üzere romanları devirirsiniz birbiri ardınca... Onlardan, insanları öğrendim. Toplumlar ve tarihler kurulur ve yıkılır romanlarda ama kulak asmayın, işin aslı insan ve onun karanlık yüzü, bilinmeyen yanıdır romanlarda anlatılan. Öyle bakınca Balzac'ın, Dickens'ın, Dostoyevksi'nin yanına mesela kimseler yaklaşamaz. O beğenilmeyen Edith Warthon da baş ucu kitaplarım olan
Moby Dick ve
Don Quixote da insana hayatın bin çehresine dair dersler verir. Bir de edebiyatı bir deneye dönüştüren, bir dil problemine indirgeyen, onu bilinçle sorgulanacak, kavranacak bir alan haline getiren romanlar vardır.
Ulysses bunların başında gelir. Fransız Yeni Roman akımı bu anlayışı doruğuna taşır. Hasılı kelam, romanlar birer dünyadır. İnsan onların içinde kaybolur. Kayboldukça kendini bulur. Roman okuyanla okumayan daima farklıdır. Büyük romanların derya deniz dünyasında kaybolmayan insan bir o kadar sığdır. Romana bulaşmış, onun zehrini içmiş insanları başka bir şey de kolay kolay kandırmaz. Aynı şekilde, deneysel olanları bir yana, iyi sinema da daima iyi edebiyattır, iyi romandır. Kısacası romandan kopuk bir hayat düşünemem. Ama acaba aldanıyor muyum? Neler yaşadım şu hayatımda, hani romanları okuduğum kadar da yaşadım desem yeridir. Aşklar, serüvenler, güçlükler, sevinçler ve mutluluklar geldi geçti ömrümden. Çoğu eşim dostum yaşadıklarıma bir roman, bana bir roman kahramanı gibi baktı zaman zaman. Bütün bunlardan sonra bir aşk romanı eksik, bir aşk romanı fazla okumuşum ne fark eder?
MUTLAKA İNSANA DAİR ÖĞRENECEK ŞEYLER VAR
Gerçekten de böyle düşününce yanıtım çok berrak bir şekilde "Hiçbir şey" olacaktır; hiçbir şey yitirmem. Mutlaka insanlara dair öğrenecek yeni bir şeyim vardır, karşılaştığım bazı olayların pişmiş tavuğun başına gelmeyeceğini varsayar, aklımın ucundan bile geçirmezdim, doğrudan muhatap oldum. Demek ki, yürüyecek yolum söz konusu daha. Her romanı, hele bilmediğim bir yazarın romanını, hayran olacağım bir şey bulurum diye başlardım okumaya. Artık o yaşımı geçtim. İtiraf edeyim, hayran olmak, büyülenmek duygularımı yitirdim. O vakit geriye başka bir şey kalıyor: Romanı, insan, roman okuma zevkini tatmin etmek için okur. Severseniz romanın başından çok şey öğrenmiş, hayatınızı bir daha gözden geçirip sınamış olarak kalkarsınız, sevmemişseniz, romancı başarılı değildir, size kendinizi yakalama imkanı yaratmamıştır, sessizce (ya da benim gibi söylenerek) bırakırsınız. Kendinizi genç hissettiğiniz, insanları merak ettiğiniz sürece roman okuma zevkini yaşarsınız; ya da "Artık insanlar, ilişkileri beni ilgilendirmiyor" der, kapatırsınız romanların defterini ama o zaman da yaşlandığınızı kabul edersiniz. Yani, bin türlü göstergenin yanında, asıl roman okuma tutkusudur gençliğin kanıtı!