Sıradaki "Hayat çok garip" dedirten öykü Amerika'dan...
Casie adlı bir kadın; hayatının iki buçuk yılını birlikte geçirdiği ve bu yıl kaybettiği kocasını yaktırıyor ama küllerini bir türlü yanından ayıramıyor.
Günlük hayatındaki bütün aktivitelerini bir kutu içerisinde taşıdığı küllerle devam ettiriyor. Alışverişe, sinemaya kocasının külleriyle gidiyor. Her gece koynuna kocasının küllerini alıp uykuya dalıyor. Evde hep kocasının sevdiği yemekleri pişiriyor.
Bunlar kendisinin sevmediği yemekler olsa bile...
KÜL BİTİNCE NE YİYECEK?
Durun bitmedi.
Casie'nin yaşadığı travma son iki ayda daha garip bir hal alıyor.
Kocasının küllerini yemeye başlıyor. Casie her öğünden sonra daldırıyor elini kül dolu kutuya ve bir parmak kül yiyor. İşin kötüsü Casie kocasının külünün tadına bayılıyor.
Yazdıklarımın hepsi gerçek.
Amerika'da yayınlanan 'My Strange Addiction' adlı reality show'un Casie'li bölümü yakında internete düşecek, izleyebilirsiniz.
Bu garip öykü için nasıl bir yorumda bulunsak acaba?
Mesela küller bittiğinde Casie ne yiyecek?
Külden bahsederken, bisikletine binip babasının külleriyle dünyayı dolaşan, Türkiye'ye geldiğinde ise bisikletiyle birilikte babasının küllerini çaldıran zavallı İskoçyalı turist Keith Hallagan geldi aklıma.
Vallahi bu durum Casie'nin başına gelse, ne yapıp eder o hırsızları bulur, güzelce yakıp küllerini tatlı niyetine yerdi.
Coen Kardeşler'in 'The Big Lebowski' filmini ve havaya savrulan kül sahnesini de unutmamak gerek. En değer verdiğiniz varlığın küllerini uçurumdan aşağı boşaltırken ters esen bir rüzgarın o külleri yüzünüze boca ettiğinizi düşünsenize! Casie kesin havada kapardı o külleri.
Tamam, yazı daha fazla mide bulandırmadan noktayı koyalım:
Hayatın hiçbir şeyi takmadan devam etmesi belki de en büyük trajedimiz. En iyisi Lebowski gibi nihilist takılmak.