İtiraf ediyorum: Bir erkek izleyici olarak Erman Hoca'nın kahve muhabbetinden çok rahatsız olmam. Bazı benzetmelerinde gülmekten yere yığılmışlığım da vardır. Ancak belden aşağı sohbetin ve argonun da bir sınırı olmalı. Şenol'un annesini konu alan göndermelerden rahatsızlık duyarım. Eşim de duyar. Türkiye'de kadınların, futbola olan ilgisizliğinin başlıca nedeni de küfrün yanı sıra argolarla süslenmiş espri ve sohbetlerdir. Erman Hoca vakasını aslında en iyi 'Recep İvedik' ile özdeşleştirerek anlayabiliriz. İkisi de 'içimizdeki hayvan'a sesleniyor. Biri osuruyor, diğeri Pascal'ın tombalasını, Emre'nin basur operasyonunu ballandıra ballandıra anlatıyor. Biri küfür ediyor, diğeri belden aşağı espri yapıp, argoda sınırları zorluyor. 'İçimizdeki hayvan' da bunları duyunca gülüyor. Ama Freud Abi'nin de belirttiği gibi, insan olarak var olduğumuzdan beri id, ego, süper ego savaşının ortasında yaşıyoruz. Daha medeni, elit zevklere ulaşmak için de id'i, 'içimizdeki hayvan'ı bastırmaya çalışıyoruz. Digitürk'ün yapmak istediği de tam bu aslında!