Bittim ben ya, perişanım ey okur! Kendimi 'Gelinim Olur musun'da kaynana takibindeki gelin adayı gibi hissediyorum valla... Aynı ana babadan çıkan iki kardeş bu kadar zıt olabilir mi? Tamam, ben de bunu bugün fark etmedim tabii. Bizimki, ailenin asaletidir. Disiplinlidir, ağır abladır, yılda bir, bilemedin iki kere pistlerde birkaç figür gösterir ki, bu bir mucizedir. Ayakkabıları topuksuzdur, kıyafetleri süssüzdür, saçları boyasızdır, yıkılamaz kuralları vardır. Bense onun tam tersi işte. Şimdi iki kardeş ilk kez beş yıl sonra aynı evde kalmaya başlarsa ne olur? Komedi olur tabii!
SEKİZ SAAT UYUNACAK
Bizimki dizinden ameliyat oldu. Evinde kalacak ille de. Ben de ona taşındım. Küçücük evinde düzen kıyamet. Plansız uyumak bile yasak sayın okur! Şimdi ilk akşam misafir var, saat sekizde oturmuş sohbet ediyoruz, bizimkinden demeç "Ben 22.00 dedin mi televizyonu kapatır uyurum." Geri sayım başladı desene... Niye? Günde sekiz saat uyurmuş. Peki sabahın köründe işe mi gidecek! Hayır! İlle de sekiz saat uyuyacak. Ama benim gecem 22.00'de başlar. Uyur uyanırım, TV izler, kitap okur, telefonlar konuşur, müzik dinlerim. Anaaaa! Kuşhan Kampı halt etsin! 10 dakika sonra muhabbetin ortasında dayanamaz sorar, "Ayşecim, kül tablasını boşaltır mısın?" Oluuur. Bi koşu çöpe döküp geliyorum. Suratı Semranım suratı. N'oldu? Ay n'oldu? "Bi fırçalasan da gelsen şu kül tablasını, bak orda yeşil fırça var."
KAĞIT KALEMİ AL!
Ay aklımı kaçıracağım. 10 dakika daha geçer. Sohbete koyulmuş ama onun gündemi başka, "Ayşe hadi mumları yak." Şöminesinin içinde kocaman mum tepsisi var. Mumları da içinde ahenkle dizilmiş. Tam yakacağım; "Aman yakmaya arkadakilerden başla!" Niye? Onu bile hesaplamış, elim yanmazmış... Mumlar yanıyor, romantik miyiz? Eh bir süre. Bizim müfettişin gözü mumlarda ve geliyooo, geliyoo, ikaz geldi! "Ayşeeee, bak bakalım hangi mum akıyorsa onu diğerlerinden ayır, yapışmasın!" Yahu yapışsın, yapışsın... Bu ne detaycılık ya... Çok şükür ilk geceyi geçirdik. Rüyamda cam siliyorum, küllük topluyorum. Sabah 9'da bizimki uyandı. Baktım yıkandı falan... Daha gözümü açtım, yüzümü yıkayacağım ki Zeyno başladı: "Ayşecim, şu yatağın yanındaki kağıt kalemi al da eksikleri yaz. Bak söylüyorum; domates, diş macunu..."
FİNCANLARI KALDIR!
Gaz kesmiyor çünkü 9'dan 10'a kadar yapılacakları listelemiş bile. "Kirli sepetini getirirsen, bi de çamaşırları yıkayalım..." Çamaşırları atıp bi koşu markete gidiyorum. O sırada misafirler geliyor. Kahve çay derken ayaklanıyorlar daha kapıdan çıkacaklar ki, Zeynep'ten yine aynı kibar tonla "Senden bir şey rica edeceğim." Ne? Misafirlerin ardından su mu dökeceğim! Adet buysa, boynum kıldan ince tabii. Yok! Daha da bomba, "Şu kahve fincanlarını kaldır!" Abi bi çıksınlar evden bari. Tık nefes kaldım be! Daha ne bombalar var. Misal, gece dizi seyrediyoruz bir anda yine o ses yan koltuktan yükseliyor, "Ayşe, senden bir şey rica edeceğim..." (Bu cümle benim sonum olacak!) O an aklımdan 10 tane seçenek geçiyor, camları sil, iki su yerleri geç, lavaboyu ovala... Peki ne rica ediyor! El süpürgesi? Bir şey mi döküldü? Hayır! Koltuğu ve yastıkları yattığı yerden bir alası geldi. Yahu benim ablam, külotlu çorabını yıkayınca mini mandallı askısına asıp jilet gibi kurutuyor da bu gözler bunu ilk kez görüyor! İnanır mısınız? İki günün sonunda durumum şu: Bulaşık makinesine çatalları, bıçakları ayrı ayrı diziyorum, yatağı 50 kere topluyorum. Evet! kül tablasını fırçalıyorum... 22.00'de telefonumun sesini kısıyorum... Özet: Çok yorgunum çoook. O hayatı böyle seviyor, böyle mutlu biliyorum ama ablamla nasıl bu kadar farklı çıktık hâlâ çözemiyorum...