Babası, 15 sene konuşmadığı oğluna; "Benim de sana diyemediğim şeyler vaa, ben gonuşmayı bilemem. Sen benim oğlumsun, canımdan öte cansın. Bu gader diycem, derisini sen anlayıveee gari!" (Babam ve Oğlum'dan)
Yürek dağlanması, gözyaşlarının sel gibi akması, ağız tadıyla Türk Sineması budur! Şimdi ben daha filmin üçüncü dakikasında hıçkırıklarımla salonu inlettiğimi, ilk yarının göbeğinde elimi yüzüme kapatıp katıla katıla ağladığımı yazacaktım. Ha yazdım da sadece onları yazacaktım yani. Velhasıl Profilo Alışveriş Merkezi'ndeki Odeon Sinemaları işletmesi Cuma gecesi sinema sefamıza öyle bir limon suyu-turşu suyu artık neyse o suyu sıktı ki. Hadiseye parmak basmamak olmaz. Belli bizden evvelki seansta bir aksaklık olmuş. Biz 18.40 seansçıları 18.50'de salona alındık. Alındık ki, sanırsınız bizden önce bir sinema dolusu vatandaş gaz çıkartmış. Öyle bir koku, öyle bir havasızlık, burnumuzun direklerinin kökünden kırılması. Gülben Ergen'den iyi olmasın bizim de çeşit çeşit ruhlarımız var. Ben de şikayette kusur etmeyen müşteri ruhuma bir tutam Uğur Dündar ruhumu katarak görevlilere koştum. "Ay aman içersi çok kötü kokuyor! Bir şey yapın, havalandırmayı açın" falan dedim. Yetkili iki çocuk şaşkın şaşkın "Havalandırmayı açarsak donarsınız!" "O zaman başka bir şey yapın, dondurmadan havalandırın" dedim. Yok yapamazlarmış, sinemaları böyleymiş. Baktım bu çocuklarla olacak iş değil, müdürlerini çağırmalarını istedim. Bulamazlarmış! Müdür yokmuş! Zaten bu işletmenin sorunuymuş. İyi de içerde o kadar kişi mecbur mu bu kokuya? Diğer sinemalarda niye aynı sorun yok! Bu ne biçim işletme. Neyse... 'Babam ve Oğlum'a dönersek ciğerim yandı, boğazım düğümlendi, çantamda selpak kalmadı işte. Hele Fikret Kuşkan'ın babasına "Ona bir oda ver baba, gidecek bir yeri yok. Ona bir oda ver baba istediğinde çıkıp geri dönebilsin" dediği o sahne! Bak yine iki damla yaş dondu kaldı gözlerimde. Neden babalar daima serttir de anneler yumuşak? Neden anneler zılgıtı çeker de hemen bağrına basar evladını da, babalar inatçıdır? Hem kendilerine hem evlatlarına çektirirler inatlarıyla. Yani içleri yanar da Nuh der peygamber demezler, son noktaya kadar. Neden? Filmde sulugöz kadınları bırakın, erkekler bile ağladı. Zaten ben gelemem öyle baba figürlü filmlere. Aileyle dann diye yüzleşmelere falan. Canı acıyor insanın. Sonra şimdi ben 'Hümeyra' tişörtü bastırmaz mıyım? demek istiyor insan. Hümeyra'nın resmini, ismini üstünde taşıyıp dolanmak istiyor. O nasıl bir oyunculuk, o ne biçim bir tatlılık, sahicilik. Sonra Çağan Irmak buraya yumruk havaya diye bağırmaz mıyım? Çetin Tekindor, Fikret Kuşkan, Şerif Sezer ve minik Ege hepsi muhteşem. Duyduk duymadık demeyin, selpakları hazır edin, aman gitmezlik etmeyin! 'Babam ve Oğlum' yolcusu kalmasın! Baba sen de git! Anne sen de!