Off bir gerilmişim ki beş estetikli sosyetik ablalara benzemişim.
Geçen gece 'Red Eye''a gittim. Türkçesi; Gece Uçuşu. Red eye; gecenin köründe yapılan uzun uçuşa denirmiş. Hani o saatte uçunca gözler kızarır ya ondan.
Prensesler kadar güzel, 'otel müdiresi' olduğunu tahmin ettiğimiz Rachel Adams hasta anneannesini ziyaret etmiş, iki ayak bir pabuçta Miami'ye kalkacak uçağa yetişmeye çalışmaktadır.
Check-in sırasında beklerken, buz mavisi gözlü, asansörde yalnız kalsam düşüp bayılacağım korkunçlukta, şeytanın oğlu kılıklı Cillian Mruphy'le tanışır, içki içerler. Aaa uçakta da koltukları yan yanadır. Aşk bacayı saracak derken, bizim adam katil çıkar. Dediklerini yapmazsa kızın babasını öldürecektir.
Bu erkeklerin hali ne olacak sayın seyirciler?. Kimi bayıltır seni videoya çeker, kimi katil çıkar, kimi jiletle vücudunun her yanına adını kazır. Öyle tedirginim ki manitadan bir takla beklemiyorum desem yalan olur. İmdat ya...
Filmde ummadık taş baş yarıyor, heyecan almış başını gidiyor. Geril babam geril, benden tavsiye etmesi. Güzel film yani.