Yaz geldi, bahçelere kiraz geldi, hatun kişilerin bronzlaşması geldi... Eh kolay değil, hani şöyle fırfırlısından, allı güllüsünden, rüzgarda hafif uçuşanından etekler, mini elbiseler giyilecek... Hem sezon başı da olsa güney sahillerinde süt misali bacaklarla dolanılmaz hani. Ya halka karışmadan gizli gizli yanacaksın ya da solaryumcuların kapılarını aşındıracaksın. Ancak solaryum hadisesine oldum olası karşıyım. Lise mezuniyeti zamanlarında dadanmıştık, sanki mezuniyet gecesi çok önemliymiş gibi... Bütün kızlar toplandık beyaz tuvaletlerimizin altında yanık tenli durma sevdasına kapıldık... Okuldan çıkışta doğru solaryumcuya. Ne oldu? Karardık, dünyanın en sıkıcı ve lüzumsuz gecesi olarak tarihe geçen mezuniyet gecesinden sonra peynir kıvamımıza geri döndük. Şimdi tabut kılıklı makinelerin içinde yirmişer dakika sıkıldığımıza mı yanalım, cildimizin kurumasına mı, popomuzun pespembe yanıp bütün gece kıvranmamıza mı, yoksa giden harçlıklara mı... Üstelik tenimizin rengi okulun erkeklerinin umuru bile değildi... Hem artık yüzünde solaryum patlamış gibi kapkara dolaşan ünlülere de özenemeyeceğim bkz: Çağla Şikel, Pınar Altuğ, Seda Sayan... Kızmayın da olmuyor, hem de hiç olmuyor. Çok güzelsiniz ama sizi böyle kimse beğenmiyor. Güneşin altında piliç gibi yatmak deseniz, annemin üstüne tanımam. Kadın sabah 11.00 akşam 18.00 mesai harcar. Kolunun altından, ayak parmak aralarına kadar yakmadık yer bırakmazdı. Yirmi dakika sol kalça, yirmi dakika sağ kalça yakılacak, sırt yarım saat, yüz on beş dakika güneşe tutulacak falan... Tatilde miyiz, yanma kampında mı? Bana da fenalık basar, güneş anında alerji yapar bacaklarım davul gibi şişerdi. Zaten doktorlar bas bas bağırıyor, gazeteler çarşaf çarşaf yazmıyor mu güneşin zararlarını. Aman şapka takın, öğle vakti güneşten sakının, yüksek koruma faktörlü kremler sürün falan... Ama şu minilerin altından çıkan beyaz bacaklar da pek tat kaçırıcı. Biz Nicole Kidman mıyız canım... Hele düğün mevsimi gelmiş çatmışken, yazlık mekanlar bir bir açılacakken bu ne beyazlık. Derken... Müjdemi isterim kızlar! Şu Hollywoodlu, sinir bozucu fıstıkların, şarkıcıların her daim pürüzsüz ve bronz bacaklarla hava atmalarının sırrını çözmüş bulunuyorum. Artık bizi televizyon karşısında sinir edemeyecek, "Ya bu kadının bacağında çorap da yok, bu nasıl bir ten" diye delirtemeyecekler... İşin sırrı; Amerika'da kıyametler kopartan, ödüllere doymayan Sally Hansen'ın ürünü Airbrush Legs'de... Ve kendisi artık Türkiye'de. Üç kere oley oley oleeeeyy! Bizzat denedim süper iş! Sex and The City dizisinin moda ikonu kadını Sarah Jessica Parker Airbrush'ın baş müdavimi. "Peki bu Airbrush Legs de ne?" Cevap veriyorum; bacak makyajı! Airbrush'ın dört ayrı rengi var, önce teninize uygun olanını seçiyorsunuz. Sonra bacağınıza 20- 30 cm uzaklıktan sıkıp elinizle yayıyorsunuz. İki üç dakikada iyice kuruyor. Sonra ne terlemeyle çıkıyor, ne de kıyafette leke bırakıyor. Kıl kökleri, çil, varis, lekeler... Ne varsa anında yok oluyor. Sanki ten rengi çorap giymişsiniz gibi. Artı içindeki K vitamini de cildinizi besliyor. Peki bu makyaj sadece bacaklara mı uygulanabiliyor? Hayır! Vücudunuzun her yerine. Airbrush bacak makyajı banyoda sabunla yıkanınca da çıkıveriyor. 46 YTL'ye eczanelerde satılıyor. Kansere yakalanmadan, ıstakoza dönmeden, güneş çarpması geçirmeden, cildimizi kurutmadan bronz bir görünüm... Yaz üstü kadınlara bundan iyi kıyak olmazdı hani. Hem bizim elin Sarah'sından ne eksiğimiz var ki...