Aman tanrım hatta 'Oh My God!' bunlar insan mı yaratık mı? Ben bu kadar güzel kızı bir arada görmedim (Allah da göstermesin). Yani Sex & The City dizisinin dışında. Boylar 1.70 üstü, boy kilo farkı yirmi, beller incecik, tenler bronz, saçlar uzun ya da bol katlı, en trend kılıklar giyilmiş... Edaları, çalımları tez konusu... Eh akşam akşam evde rahat batıp da mahallenin mekanlarını turlayayım dersen olacağı budur Ayşe! Mahalle dediysem de Nişantaşı. Haa hiç mi afet görmedik, gördük de ellisi bir arada denk gelmemiş, beni eşekten düşmüşe çevirmemişti. Altı üstü sevgilimin işinin bitmesini beklerken iki mahalle mekânı gezecek, üç beş arkadaşla onu bunu çekiştirecektim. Arkadaşım Kubilay, Cafein'den ayrılıp Uğur'la ortak Panini'yi açmışlardı. Hani şu eski Cafe Keyif'in yerine. Bir kere yemeğe gitmiş, pek beğenmiş, erken saatte Beyoğlu yollarına düşmüştüm... İki aydır uğramadım ya, fırsat bu fırsat Kubi'nin gönlünü alayım dedim. "Bak valla beş dakika oturacam" ayaklarıyla girip, bir saatte zor çıktım. Çünkü baktıkça bakasım tuttu. Tavşan Kız kostümüyle, ailesinin barbekü partisine giden Bridget Jones gibiydim... Dayanamadım hadisenin kökenine inmeye karar verdim. Benim neyim eksikti, bu kızlara hayretti... Tanıdıklarıma soruyorum; biz de krem, manikür, pedikür, makyaj, fön olayından geri kalmıyoruz da bunlarda başka bir iş var, ne? Herkes taca kornere bakıyor. Yer miyim, ortada ağır bir mesai söz konusu. Neymiş efendim insanın içinden geliyormuş. Yok yaa bizim içimizden de geliyor... Hani? Hani? Baktım kızlardan malzeme çıkmayacak, yakaladım demirbaş bir delikanlıyı. Ohh ya ne varsa erkek milletinde var; "Alkolün bile kalorisini sayar bunlar" demez mi? Yapma yaa, ne işkence ama. Daha sonra kızlar da tek tek muhabbete katıldılar ve çıtır kokoşların raporunu çıkarttılar. Ne yer ne içer, ne dinler, ne giyer, kimi sever bu çıt çıt çıtlamalık fıstıklar? Öncelikle tıkınmalarını ele alalım. Merak edecek bir şey yok, çünkü tek yaptıkları otlamakmış. Tavuklu, sebzeli, balıklı, Akdeniz usulü, çeşit çeşit ama ille de salata... Saçlar desen uzun olmalı. Kafalarına uyanını bulana kadar tüm ünlü kuaförleri turlarmış bunlar. Bu aralık koyu renk saç in. Kılık kıyafet desen, Diesel jeansiz asla. Ama en yeni modelleri tabii, hani şu yandan çift düğmeli, arkadan fermuarlı, düşük bellilerden. Sonra bu aksesuvarın yoksa kokoş dünyasında bir hiçsin! Uzun saçlara taşlı büyük tokalar şart. Kelebekli melebekli... Üst üste takılmış, uzunlu kısalı zincirli kolyeler baş tacı. Kokoş çıtır dediysek de enayiler demedik. Kızlar imitasyona sarmış. Özellikle Osmanlı tarzı ve Trabzon (altın iplikten örgü) kelepçeli bilezikler kapanın elinde kalıyor. Çoğu sipariş vermiş, sıradalar. Ayrıca çantada falan markalara paraları bayılmaktansa Kapalı Çarşıdaki taklit Gucci'lerden ediniyorlarmış. Eh tabii çeşit çeşit takmak gerek. Haa çanta demişken, anneanne çantaları revaçta, bir de Yeni Türk Lirası rüzgarına minik bozuk para çantaları... Bu arada gözüm yan masadaki on kişilik kız grubuna takılıyor. Yahu tam bir saattir onu da aynı anda oturamadı gitti. Kimi tuvalete gider, kimi kapı önünde telefonla konuşur, kimi diğer masadaki arkadaşlarının yanında. Alemler yaaa. Neyse... Bilmeyen kalmamıştır ama bu da benden. Botox yaşı 16'ya düşmüş... "İyi de nerenize?" Sen de amma cahilsin kızım bakışıyla "Dudak ve kaşlara tabii..." "Deme..." Kokoş aleminde artık Jennifer Lopez out, yeni idolleri Angelina Jolie. Hepsi ona benzeme arzusunda. İçki desen votka tonik ve beyaz şarap tercihleri... Hip hop müziğe de heveslerini kaybetmişler. Yaşasın Türkçe müzik! Gülşen'den 'Of Of', Hande Yener'den Kırmızı', Nil'den 'Bütün Kızlar Toplandık' dağıldıkları şarkılar. İlişkilere gelince. Erkek milleti yanmış valla. Çünkü bunlarla başa çıkmaya imkan yok. Ben ki akıllı, maddiyattan, görüntü takıntılığından uzak bir kişiyim, hâlâ toparlanmış değilim. Yani şu yazı bitsin, koşup köprüden atlamayı planlıyorum. Erkek milleti bu; can çeker, içi ezilir. Zaten kızlar ipleri ele almış, devir değişmiş heeey hey, kızların uzun ilişkileri artı minik kaçamakları varmış. Yaşları 19-23 arası. Fotoğraf çektirmeye bayılıyorlar. Masa başına iki adet, cep büyüklüğünde dijital fotoğraf makinesi düşüyor... Ohh ya yoruldum. Yani kokoş çıtırlık zor iş. Hele o dansları, salınmaları, kılıkları taşımaları var ki off of... İşte böyle yediğim içtiğim benim olsun, gördüklerimi anlatayım dedim. Bayağı değişik bir deneyim oldu. Seyirliği hoştu da, bizi bozar üstüne yorar bu işler. Ama canı çekenlere hizmette sınır yok! Bilgiler yukarıda "Nazar etme nolur, çalış senin de olur..."