Büyük usta Özdemir Asaf, "Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz" demiş.
Herkesin kendi fikri olabilir ama bence çok da doğru söylemiş.
Yalnızlık paylaşılmaz bana göre. Ama paylaşılmayacak bir şey daha vardır; mutsuzluk. Herkesin mutsuzluğu kendinedir, herkesin mutsuzluğu farklıdır.
Mutluluk öyle değil mesela; var oluş amacı paylaşılmaktır. Bir sentetiklik, bir yapaylık vardır mutlulukta. Bakınız etrafınıza; mutlu insanların yüzleri hep birbirlerine benzer. Oysa mutsuzluk, kişiye özeldir.
RUHUNUZ AĞIRLAŞIR
Ben sokakta mutsuz insan görmekten rahatsız olmam... Yeter ki sebepsiz bir mutsuzluk olmasın. Kazın mutsuzluklarınızı, altından mutlaka geçerli bir sebep çıkaracaksınız. En tehlikelisi, mutluluğu aramaktır ki; bu durumu şiddetle tavsiye etmiyorum. Aramayın mutluluğu.
Mutsuzluğa alışmak zor gibi görünür ama aslında hiç öyle değildir. Bilakis, alışamayacağını düşündüğü şeylere daha kolay alışır insan. Ölüme, terkedilişe... Hayatın garip bir merkez kaç kuvveti var aslında; tam bittiğini düşünürken seni yine savuruyor yaşamın ortasına.
İnsanı bitiren ne yalnızlık ne de mutsuzluktur. İnsanı bitiren, ruhunun, taşıyamayacağı kadar ağırlaştığını düşünmesidir. O ağırlığın matematiksel bir hesaplaması da yoktur.
Terazinin bir tarafına koyun, diğer tarafı milim oynatmaz yerinden.
Sokakta gördüğünüz o garip insanlar var ya... Onların derdi ne mutsuzluk ne de yalnızlık. Onların derdi ruhlarındaki ağırlık. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan hiçbir bitkisel tedavisi olmayan o ağırlık...
Laf aramızda, mutsuzluğu devleştiren de bu yük aslında. Onla yaşamayı başardı mı insan, daha bir sağlam basıyor yere; savrulmuyor.
Can Yücel oluyor, "Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi hem de hep senin kalacakmış gibi hayat… İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…" dizelerine hayat veriyor. Yalnızlıktan da mutsuzluktan da korkmak boş…