Uzun yıllar psikiyatrinin, hastalıkların ve özellikle psikiyatri doktorlarının gizemli olması gerektiği savunuldu. Sonra yavaş yavaş birileri bunun dışına çıkmaya başladı. İnsanların bilgilendirilmesi gerektiğini söylemeye başladılar. Onların ilklerinden biri, canım hocam Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu'ydu. Birçoğumuz onun önerileriyle, verdiği bilgilerle doğru büyüdük, doğru çocuklar yetiştirdik. Onu diğerleri takip etti. Kendi meslektaşları arasında kimi zaman övüldüler, kimi zaman eleştirildiler. Bazen kırıcılığa varan bu eleştirilere rağmen devam ettiler. Onları yenileri izledi. Ama insanlar psikiyatrinin ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını öğrenmeye başladılar. Yaşadıkları ve gizlemeye çalıştıkları bazı sorunların çaresi olduğunu, başkalarının da benzer yakınmaları olabileceğini, gitmeleri gereken yerin bir uzman olduğunu fark ettiler. Bunların hepsi toplum sağlığı açısından önemliydi. Bu arada olumsuzluklar olmadı mı? Oldu, hem de önemli şeyler oldu. Bazı uzmanlar, bu süreci eğitim ve bilgi vermek değil, kendi reklamları olarak gördüler. Çoğu kısa sürede yok oldu, ilk anda ilgi çekseler de, insanlar asıl amacı gördü ve umursamadı. Medya ise, bazen ipin ucunu kaçırdı ve psikiyatrinin her kapıyı açan bir anahtar olduğu düşüncesine kapılıp, ilgisiz şeylerde psikiyatriden çözüm istemeye, fark etmeden gereksiz, hatta zarar verici yöntemlerin reklamını yapmaya başladı. Yıllarca hangisinin doğru olduğunu düşündüm. İlk kez televizyona Atalay Hocam göndermişti. Ama başka hocalarım ve arkadaşlarım 'gitme' diyordu. Sonra fark ettim ki, bazı şeylerin aktarılması gerekiyordu, sen aktarmadığında başkaları, hatta bazen konuyla ilgisiz kişiler yanlış bilgiler veriyordu. O zaman bu da işinin bir parçası olmalıydı. Koruyucu ve bilgilendirici çalışmalar hekimliğin önemli bir bölümüydü. Zaman zaman meslektaşlarımdan övgüler almaya başladım, zaman zaman hafif alaycı bir şekilde 'medyatik' olmakla suçlandım. Dışarıdan insanların, dinleyenlerin gerek duydukları, yararlandıkları yolundaki geri bildirimleri ise hep güç verdi ve devam ettim. En sonunda bu yazılara geldik. Son Atlanta Kongresi'nde Psikiyatri ve Medya isimli dört oturum olduğunu görünce merak ettim. Doğrusu buradan oluşturulan ön yargıyla, medyanın psikiyatriye verdiği zararların anlatılacağı, 'medyatik' meslektaşların yerileceği toplantılar beklerken bambaşka bir gündemle karşılaştım.
MEDYADA YER ALACAKLAR
Bir çalışma grubunun tümü katılımcılara, Tv, radyo ve gazete gibi değişik medya formatlarının, psikiyatrinin koruyucu ve bilimsel tarafını nasıl ortaya koyacağını ve nasıl hazırlık yapacağını öğretmeye ayrılmıştı. Medya çalışanları ve medyada görünen deneyimli psikiyatristler tartışmacıydı. Mesajın insanlara etkili ve doğru olarak aktarılmasının yolları anlatıldı, deneyimler paylaşıldı. Genç psikiyatristlere medya önünde etkili olabilmenin önemi ve bunun için bilmeleri gerekenler öğretilmeye çalışıldı. Bir başka oturum ise, pratiğe yönelikti. 'Medya önünde başarılı röportaj nasıl yapılır?'ın eğitimi verildi. Kamera önünde heyacanla başetme, bilgilerini akıcı bir şekilde aktarma uygulamalı olarak gösterildi. Diğer pratik eğitim ise, radyo yayınlarına yönelikti. Radyoda deneyimli psikiyatristler, yerli ve uluslararası radyolarda konuşmanın tekniklerini öğrettiler. Bu teknikler dinlenme oranlarını artırmaya yönelikti. Ayrıca, bu konuda ilerlemek isteyen psikiyatristler için eğitim olanakları konuşuldu.
PROBLEMLER VE ÇÖZÜMLER
Son oturum medya önünde yaşanan problemlerin hem psikiyatristlerin, hem de medya çalışanlarının bakış açısından tartışılmasıydı. Yanıt aranan iki önemli soru: "Psikiyatristlerin medya önünde yaptıkları ortak yanlışlar nedir? Ve hem yazılı hem de görsel basınla iletişimi geliştirmek için neler yapılmalıdır?" oldu. Oturumda medya temsilcileri, psikitristlerin medya gözüyle nasıl göründüğünü tartıştılar. Ayrıca, psikiyatri hastalarının yazılı basındaki açıklamaları, uluslararası medyada çıkan haberler değerlendirilerek incelendi. Gerçekten bilgilenme, psikiyatrinin tanınması, hastalara ve hastalıklara doğru yaklaşım için, medyayla ilişki çok önemli. Ama her ilişkinin olduğu gibi, bu ilişkinin de düzgün ve kurallara uygun yapılması gerekiyor. Bize düşen görevler belli. Bu bir hekimlik çalışmasıdır ve hekimlik uygulamasında uyulması gereken, etik kurallar, doğruluk, zarar vermeme ilkeleri geçerlidir. Bu ilişkide medyaya düşen görev, doğru seçimleri yapmak, kendini şarlatanlıklar için reklam aracı olarak kullandırmamak, hasta ve hastalıkları rencide edici haberler yerine halkı bilgilendirici, uyarıcı bir yayın yapmaktır.
DAHA İYİYİ BULABİLİRİZ
Ve halk... Son yapılan bir çalışma, özellikle gençlerin sağlık bilgilerini medyadan edindiklerini ortaya koyuyor. Bu bizim verilen her şeyi almamızı gerektirmiyor. Seçmek, değerlendirmek ve geri bildirimde bulunmak zorundayız. Halkın okuyucu köşelerine yollayacakları geri bildirimler, medya ve uzmanlar için yol gösterici olacaktır. Halk doğru seçim yapar, tepkisini kızmak ve kendi kendine söylenmek yerine, medyaya, uzmanlara bildirirse, onlar da kendilerini eğitecektir. Daha iyiyi, daha doğruyu yapmaya çalışacaktır. Ben yazmaya devam edeceğim. Sizlerin de bana olan sorularınızla birlikte, gazete okuyucu temsilcilerine, yöneticilerine, olumlu ya da olumsuz geri bildirimlerinizi bekliyoruz.