Bugün, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı. Atatürk'ün Samsun'a gittiği günün yıldönümü. İşgal edilen ve parçalanmak üzere olan bir ülkenin kurtuluşa doğru attığı ilk adımının bayramını kutlayacağız. Bugünün Atatürk tarafından Gençlik ve Spor Bayramı olarak ilan edilmesinin nedeni nedir? Gençliğin gelecek olması mı, gençliğin dinamikliği mi, gençliğin gözü karalığı mı, gençliğin umut oluşu mu? Belki de hepsi birden. Gerçekten gençlik dönemi, insanın gözünün en kara olduğu, kendinden önce başkalarını düşündüğü, doğru bildiği için her şeyi göze aldığı bir dönemdir. Bugünü nasıl kutlayacağız?
20 GÜN SONRA SINAV
Bayraklar asacağız, konuşmalar yapacağız, gençler sahalarda gösteriler yapacak ve bitecek. Bayramın sahibi olan gençlere ilişkin sorunlar, beklentiler, umutsuzluklar gündeme gelmeyecek. Oysa, bu ülkenin geleceği olan gençlere ne verdiğimizi, buna karşın neler beklediğimizi ve neler bekleyebileceğimizi yine konuşmayacağız. Bayramdan 20 gün sonra sınava girecek olan gençlerin, bayram yapamayacak kadar yorgun ve yılgın olduklarını fark etmeyeceğiz. Bırakın ülkelerinin geleceğini, kendi geleceklerini kurgulayamadıklarını hatırlamayacağız. Sınavı kazananın da, kaybedenin de işsizlik korkusu taşıdığını göremeyeceğiz. Korumalarını, ileri götürmelerini beklediğimiz ülkelerinin, onlara gelecek hazırlamadığı için, ülkeleri hakkında neler düşündüklerini sormayacağız. Tüm bunları sormuyoruz, ama geleceklerini başka ülkelerde planlamaya çalıştıklarında kızıyor, eleştiriyoruz. Ülke bilinci olmamakla suçluyoruz onları. Kaçmaya çalışmakla, hatta ülkelerini sevmemekle.
ÖRNEKLERE DİKKAT
Kullandıkları dili anlamadığımızı, Türkçe konuşamadıklarını, tüm kelime dağarcıklarının 300 kelimeyi geçmediğini söylüyoruz. Bu eleştirileri yaparken, onlara verdiğimiz örnekleri hiç dikkate almıyoruz. Televizyonlarda, sokaklarda konuşulanları, dükkanların isim panolarında yazılanları unutuyoruz. Türkçe isimli neredeyse hiçbir mekanın kalmadığı ülkemizde, gençlerin düzgün Türkçe konuşmasını umut ediyoruz. Annelerinin, büyüklerinin bütün gün TV karşısında, bomboş programları izleyen gençlerin, televizyon seyretmek yerine kitap okumalarını bekliyoruz. Onlarla ne kadar konuştuğumuzu, vakit ayırdığımızı unutup, bilgisayarlarını bizden daha çok sevdiklerinden yakınıyoruz. Evde, sokakta, televizyonda kahraman, ünlü, başarılı diye gösterdiğimiz, vurguladığımız özdeşim modellerini görmezden gelip, onların erdemli, çalışkan, emeklerinin karşılığını bekleyen bir nesil olmalarını istiyoruz.
SOKAKTA OLACAKLAR
Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutlarken, gençler için spor alanları olmamasını, olanların "sıkı korunarak" gençlerin girmesine engel olunmasını zaten hiç aklımıza getirmiyoruz. Gençler ellerinde bıçaklarla, uyuşturucularla sokaklarda dolaşırken, çeteler, gasp gibi sorunların içindeyken yakınıyoruz. Ama gençlerin olumlu şeyler yapabilecekleri spor alanları, okuma alanları, buluşma alanları yaratma yönünde yapmamız gerekenleri gündeme getirmiyoruz. Bir ay sonra kapanacak olan okulların sadece bahçeleri otopark olarak çalışacak, bütün bir yaz spor salonları boş duracak ve gençler sokakta olmaya devam edecekler. Tüm bunlara karşın, yapmadıklarımıza, yapamadıklarımıza hatta yaptığımız olumsuzluklara karşın çok iyi yetişen bir gençlik de geliyor. Okuyan, araştıran, tartışan, düşünen ve ilerleyen gençlik. Önlerindeki olumsuz örneklerin içinden, azınlıkta olan, gündeme getirilmeyen olumlu örneklerle özdeşim yapmayı başarabilmiş bir gençlik. Ülkesini seven, sevgisini aklıyla birleştirerek dile getiren, dile getirdiklerini olumlu eylemlere çevirebilen bir gençlik. Bilgiyi sorgulayan, daha iyisine kavuşmaya çalışan, çalışmanın önemini kavramış bir gençlik.
TEK ŞEY KALIYOR
Gelişmiş ülkelerin olanaklarından ve gelişimlerinden yararlanan, ama edindiklerini kendi ülkesi için kullanmayı ilke edinen bir gençlik. Sadece kendilerini değil, sadece kendi geleceklerini değil, ailelerinin, toplumun geleceğini de sırtlarında taşıyabilecek kadar güçlü ve aydın bir gençlik. Bireysel kurtuluşların değil, toplumsal kurtuluşların önemini anlayan bir gençlik. Geçmişten alınması gereken dersleri alıp, övünülmesi gerekenlerle övünüp, ama asıl grurun kendi yapacakları olduğunun bilincinde bir gençlik. Yani birçok şeyi yapamayan büyüklerine rağmen başarabilecek bir gençlik. Atatürk'ün gençliğe hitabesinde seslendiği, atalarının uğruna can verdikleri ülkeyi güvenerek teslim ettiği gençlik. Biz büyüklere bu bayramda tek şey kalıyor aslında. Bu gençliğin çoğalması için elimizden gelen tüm desteği vermek ve onlara engel olmamak. Sonra güvenli geleceğimize hep birlikte bakabilir ve içimiz rahat olarak "Gençlik ve Spor bayramı kutlu olsun" diyebiliriz.