Saat sekizbuçuğa geliyor. Nişantaşı'nda yürüyorum. Dükkanların bazısı kapanmış, bazısı hâlâ açık. Caddeler dolu. Ne var ki, hava kararmış. İstanbul'un muhtemelen en kalburüstü, en neşeli, en aydınlık caddelerinden birinde; Abdi İpekçi'de yürüyorum. Köşede bir grup tinercinin önünden koşar adım kaçıp, ileride yürüyen çifte yaklaşıyorum ki, nispeten güvende olayım. Palavra tabii. Tinerciler beni bıçaklasa, o şık giyimli çift mi kurtaracak? Az önce Akkavak Sokak'ta, yani Valikonağı'nda yürümüşüm. Peşime iki mendilci çocuk dadanmış, klasik "Abla bize yemek al" durumu. O daha az rahatsızlık verici, ama almadan da bırakmıyorlar. Eteğimi, montumu çekiştirip duruyorlar. Etraftan bakanlar da cabası.
ÖNÜNÜZÜ KESİYORLAR
Yol üzerinde Nişantaşı dört yol ağzından geçmişim. Orada da 'kibar hayırseverler terörü' esiyor! Gayet iyi giyimli, görünüşte nazik üniversite öğrencileri, anlattıklarına göre "Efendim üniversitedeki hasta arkadaşları için kartpostal satıyorlar!" Bir iki kere aldık tabii. O kadar ısrar, öyle bir 'yolda önünüzü kesme' durumu var ki. Ondan sonra sıkıldım. Hangi hasta arkadaş bu? Kaç aydır, hatta yıldır, niye iyileşmedi? "Gülse Hanım, birşey söyleyebilir miyiz? Üniversitedeki hasta arkadaşımız için...vs. vs." "Yok" diyorum, "Almayacağım, mersi..." O nezaket birdenbire gidiyor, arkamdan insanlara duyurarak bağırıyorlar: "Ayıp ama, size hiç yakışmadı! Şöhret böyle birşey demek ki!" Evet böyle birşey, bravo. Sana ne?
EN MUTENA SEMT...
Yürümeye devam ediyorum, iki tinerci daha. Bu sefer durum vahim. Ortalık bomboş. Biri 'tinerci çocuk' kalıplarını zorlamış artık, 'tinerci adam' olmuş! Benden uzun! Önüme çıkmış birşeyler geveliyorlar, dinlemeden koşar adım, 'saygılaaar' tadında uzaklaşıyorum, korka korka! İstanbul'un en mutena semtindeyim ve saat sekizbuçukta sokakta yürüyemiyorum! Geçtiğimiz günlerde basına da yansıdı. Amerikan Hastanesi'nin yanıbaşında ünlü oyuncularımızdan birinin şöförü bıçaklandı. Ünlüler işin içinde olmasaydı, belki duymayacaktık bile. Her şehirde suç var. Her şehirde tinerci, uyuşturucu bağımlısı, katil, hırsız var. Ama her metropolün 'girilmesi tehlikeli' bölgeleri olduğu gibi, 'güvenlikte bir numara' mahalleleri de vardır. Turistin, dükkanın, eğlence yerinin bol olduğu, kalabalıkların rahat eğlenebildiği, polisin göz açtırmadığı, devriye gezdiği bölgelerdir bunlar. Bizde böyle bir ayırım yok. Şehrin 'tamamen güvenli' mahallelerini ara ki bulasın. Suçu poliste mi aramak lazım, polis azlığında mı, yoksa polisin canı pahasına yakalayıp getirdiği suçluları ertesi sabah veya o dakika salıveren adalet sisteminde mi? Tinerciler Maçka Parkı'nda yatıp kalkıyorlarmış, şöyleymiş böyleymiş.
RAHAT YÜRÜYEBİLSEK!
Yahu ben bir yıl boyunca Harlem'e iki kilometre uzaklıkta, Columbia Üniversitesi bölgesinde yaşadım. Üstelik evim de 'crack' kullanan zencilerin mekanı sayılan Riverside Park'a bakıyordu. Parka girmek bizim için yasaktı ama parkın bitiminden itibaren güvenlik bütün Manhattan'a örnek teşkil edecek düzeydeydi. Beyoğlu zaten geçmiş olsun, Taksim'de her iki kişiye bir tinerci düşüyor, Etiler'de hırsızlık aldı yürüdü, Bağdat Caddesi keza, Nişantaşı anlattığım durumda. Daha az gözönündeki semtlerden bahsetmiyorum bile. En azından 'cazibe merkezi' olan mahallelerde rahat yürüyelim, çok mu fazla şey istiyorum? gsener@merkezdergi.com.tr