Çekim olmayan, evde bilgisayar başında geçirdiğim günlerin en can sıkıcı dakikaları... Öğlen saatleri. Bilgisayarın başına oturmuşum, harıl harıl yazıyorum. Arkadan arkadan bir yürüme sesi. Yaklaşıyor... Odamın kapısı tıktıklanıyor ve işte karşımda! 1.80 boyuyla Ayşe Hanım! Günün en bunaltıcı sorusunu sormak için öyle dikiliyor. Beni geren soru "Dizi kaç bölümde bitecek?" değil. "Hayatın anlamı ne?" veya "Bu ay zam alacak mıyım?" hiç değil. Her gün aynı saatlerde bana sorulan, bütün ilham perilerimi kaçıran, tüylerimi diken diken eden bir soru bu: "Bugün ne yemek yapılacak?" Annem söylerdi de inanmazdım. "Benim sıkıldığım yemek yapmak değil, her gün yemek çeşidi bulmak" derdi! Hatta çocukluğumda ukalalık yapıp kendisine 'Saatli Maarif Takvimi'nin yemek listesini tavsiye etmişliğim bile vardır. Yanılmıyorsam bu fikri eğlenceli bulup, o günkü listeyi birebir tatbik etmişti: Patlıcan oturtma, peynirli börek, kayısı hoşafı! Ertesi günlerde de aynı performansı bekledim; ne yazık ki Saatli Maarif Takvimi'ne bir daha başvurulmadı. Zannederim her gün bir hamur işi bir tatlı tavsiye ediliyordu ve bu da bizim ailenin sağlıklı beslenme çizgisine uymuyordu. Ben bunları düşünürken Ayşe Hanım hala bana bakıyor! Her günkü itirazımı dile getiriyorum: "Ayşe Hanım, beş yıldır bizimlesin, artık bir gün de sen kafana göre bir şeyler yapsan?" Her günkü cevabını veriyor Ayşe Hanım; Şeffafmışım gibi bana bakıyor! On dakika boyunca fikir alışverişi, evdeki malzemelerin gözden geçirilişi, manavla telefon konuşması. Planlarda değişiklik, vs. vs. Neydi? Neredeyim? Ben kimim? Senaryoda nerede kalmıştım? Hayır işin kötüsü, şimdilerde kadınların işi daha zor. Eski günler olsa, Türk mutfağı zengin, seç seç beğen, bas hamur işini, bas pilavı, böreği, kuzuyu, muzuyu. Arkasına da yap bir tatlı, oooooh!
BÖREK ÇÖREK; UNUT GİTSİN!
Ne var ki milletçe bu yılın hedefi olarak boyumuzla kilomuz arasında 112 fark yapmaya çalıştığımızdan, mesela ev tatlılarının nesli tükenmek üzere. Pilavı unutan veya buharda pişirenler çoğaldı. Kuzu eti tedavülden kalktı kalkacak. Kırmızı et zaten pek tercih edilmiyor. Tereyağ; geçmiş olsun. Börek çörek; unut gitsin. Buna mukabil, çocuklar ve gençler hâlâ pırasa, kereviz, karnıbahara karşı! Yıllar o konuda bir şey değiştirmedi! E ne yiyeceğiz o zaman? Evliliğimin ilk yılı, hayatımda ilk kez 63 kiloya çıktığım döneme tekabül eder. Rastlantı değildir tabii. İnsan ne de olsa özeniyor. İşten eve gelip, her gün elcağızımla binbir çeşit yemek hazırladığımı bilirim! Perde pilavı, irmik helvası, hatta el açması mantı yapmışlığım var. Ve altı ay içinde sonucu gördük: 58'den 63 kiloya çıkış! Hemen sıkı yönetim ilan ettim. Yapmayı bildiğim kalorisi düşük, şık, sağlıklı ama lezzetli yemeklerin bir listesini yaptım: İç baklalı enginar, balık buğulama, tavuklu ıspanak salatası... 15 çeşidi geçmedi! Meyveli hafif tatlılar da dahil! Sonrasında zaten, bıraktım dağınık kalsın. Türk mutfağıyla, daha alafortanfoni tarifleri karıştırıp, bazı günler de kaloriye bakmadan coşup, yuvarlanıp gidiyoruz! Bugünse elime bir kitap geçti: "Düşük Kalorili ve Pratik Yemekler". Beslenme ve diyet uzmanı Ferin Batman yazmış. Kapağında da "Sihirli Annem" tadında peri kızı kıyafetli resmi var! Hakikaten faydalı bir eser. Fotoğraflar uyduruk olmuş biraz, sanırım kes yapıştır ama ne yapalım. Çorbası, tatlısı, hepsinden koymuşlar. Yalnız bir Türk erkeğine, sözgelimi "Körili elmalı havuç çorbası"nı, "Brokolili tortellini"yi nasıl yedirirsin, yedirirken neler anlatıp oyalarsın, onu bilemem. Yine Saatli Maarif Takvimi'ne dadanmalı!