Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜLSE BİRSEL

Bu Nişantaşı beni bitirecek!

İnsan mahallesinde, ayağında şıpıdıklarıyla, makyajsız, dağınık saçlı dolaşmak ister değil mi?
Kapısının önünden eşofmanla arabasına binmek ister, haksız mıyım? Bakkala yürürken hırpani giyinmek bir zevktir hatta. Ayrıca, örneğin, kuaföre giderken saçların bakımlı ve fönlü olma ihtimali nedir? Nişantaşı'na taşındım, halt ettim sevgili okuyucular. Medeniymiş, şıkmış, her yere yakınmış, yürüyüşe uygunmuş, beni ilgilendirmez. Ben hiç memnun değilim, şikayetçiyim! Birçok insanın sandığının aksine, hiç 'artiz' bir hayatım yok, malumunuz. Neredeyse tanıdığım herkesten daha çok çalışıyorum ve kesinlikle tanıdığım bütün kadınlardan daha az kendime bakabiliyorum. Bazaar kızları var mesela, eski ekibim. Ayda bir cilt bakımına gitmezlerse fenalık geçiriyorlar. Ben en son Etiler'de bir yere gitmiştim yanılmıyorsam. Etiler, dutluk değildi ama şu anda Maya Residence ve içindeki havuz/spor salonu kompleksinin bulunduğu yer dutluktu! O kadar olmuş. Haftada iki üç kere kuaföre giden var. Ben iki üç ayda bir gidiyorum, kestirip röfle yaptırmaya... Başka da bir bakımım yok zaten. Geri kalan her şeyi kendim hallediyorum ki, vakitten kazanayım.

NEFİS BİR YAŞAMIM VARDI...
Nişantaşı'na taşınana kadar da bir derdim yoktu doğrusu. Ortaköy'ün aktarı, bakkalı, çakkalı, oldukça hayattan kopuk olup, beni 'Turuncu apartmanda oturan uzun kadın' olarak tanıdığı için nefis bir yaşamım vardı. İstersen zencefil almaya pijamayla git. Ne olacak ki? Bizim evin yanından girip aşağı yürüyünce, dükkanların bulunduğu, Ortaköy'ün içmahalleleri. E orada zaten hanımlar evlerin önüne kanepeler atmışlar, tüpgazın üzerinde demlik, sabahlıklarıyla çay içiyorlar! Fakat şimdi durum öyle değil. Şunu gözünüzün önüne getirin: Mahallenizi bütün resmi ve gayri resmi tanıdıklar işgal etmiş, hepsi en şık kıyafetleri ve bayramlık tavırlarıyla bir köşede sizin geçmenizi bekliyor! Kimisi sokaktaki kafelere, lokantalara yerleşmiş sizin geçeceğiniz yolu seyrediyor. Sokaktaki kalabalıkta üç kişiden biri ünlü, yol ağızlarında da paparazziler bekliyor. Ha, bir de, bu arada, siz ünlüsünüz! O mahallenin tadı kalır mı? İnsan makarna almaya gittiği 'mahalle bakkalında' ünlü modacılara rastlar mı? Hem de üzerinde penye elbisesi ve parmakarası terlikleri olmak üzere!

KAPININ ÖNÜNDE SOSYETİKLER...
Allah bu Nişantaşı denen yeri ne yapsın! "Şurada iki lokma bir şey yiyeyim" diye girdiğin kafenin bahçesinde magazin muhabirleri bekliyor! Mahalle kuaförüne bir fön çektirmek için giderken, en gariban halinle mecburen İstanbul'un en şık mağazasının içinden geçiyorsun. Ben haftada altı gün çalışan, yazar bir kadınım. Haftanın iki günü çekim yapıp diğer günler bakım yaptıran havalı bir oyuncu değilim ki. Nasıl çıkacağım sokağa şimdi? Evden çıktım, kapının önünden arabaya bineceğim, kaldırımdan ünlüler, sosyetikler geçiyor. Haydi bakalım buyur! Yabancı ünlüler gibi kocaman güneş gözlüğü taktiğini mi uygulayacağız ne? O da olmuyor ki. Allah bir burun vermiş, kimsede yok! Üzerine, bir de başkasıyla karışmasın diye bir ben kondurmuş. Geçen gün kasket ve kocaman güneş gözlüğü takıp Beyoğlu'na gittim. Tanınmayayım diye değil tabii ki, moda amaçlı. Ve fakat o gün anlaşıldı ki, o burunu görür görmez "Aaa Gülse Birsel" durumu oluyor. Gerisine bakmıyorlar bile! Demek ki ya halkım, arkadaşlarım, ayrıca sanat ve sosyete dünyası benim bakımsız halimle barışacak ya da ben gardırop, cilt bakımı gibi konularla, moda dergisi çıkarttığım yıllardaki kadar yakından ilgileneceğim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA