İnsanoğlu bir anda dönüşüyor, değişiyor. Ne zaman? Canı yandığı zaman... Sınırlar birbirine giriyor, herkes birbiri oluyor, herkes birbiriyle oynuyor. Başka hayatlara tapusuz yerleşmeler yaşanıyor. Örneklere bakalım; Bodrum'da bir kadın kavgası yaşanmış. Melis Murathanoğlu, yakın arkadaşı Öykü Osma'nın sevgilisini elinden alıp, 8 yaşındaki kızıyla ortada kalmasına neden olduğunu düşündüğü Ceyla Gölcüklü'yü hırpalamış. Kaya Çilingiroğlu, Hülya Avşar'ın yeni erkek arkadaşı ile Antalya'da tatil yapması ile ilgili sorulara "Ali kim ki, onu muhatap alayım" demiş. Bettina Hakko ile Cem Hakko'nun günlerdir gündemde olan aldatma-boşanma-mal paylaşımı üçgeni ile ilgili olarak sosyetenin ünlü isimlerinden yorum istemiş Şamdan'daki arkadaşlar. Kimse de "Bu konu beni ilgilendirmez" dememiş. Herkes konuşmuş, herkes yorum yapmış. Pınar Altuğ'la 3.5 yıl birlikte olan ve o süreç içinde hiç konuşmayan Tony, canını acıtanın canını daha çok acıtmak için sürekli konuşur olmuş. (Tony'nin durumu biraz daha farklı tabii. Canı yanmış, rahatlamak için bütün safrayı atmaya çalışıyor şimdi.) Devam edelim: Bütün şarkıcılar birbirine taş atıyor. (Hatırlayın, Tarkan'ın İngilizce albümüne laf söylemeyen kimse kaldı mı?) Ya mankenler? Onlar da kendi varlıklarının altını çizmek için sürekli rakiplerinin üstüne bir çizik atmaya çalışmıyor mu? Lafı Bernard Shaw'dan bir alıntıyla bağlıyorum: Her yıldızın kendi yörüngesi vardır ve onunla en yakın komşusu arasında yalnız güçlü bir çekim değil, erişilmez bir uzaklık da bulunur. Çekimin gücü uzaklığa oranla artarsa, iki yıldız kucaklaşmayıp çarpışır ve yok olurlar. Bizim de onlar gibi yörüngelerimiz var ve acıklı bir çarpışmayı önleyebilmek için aramıza erişilmez bir uzaklık koymamız gerekiyor. Saygılı davranmanın tüm sırrı birbirinden yeterince uzak durabilmektir; saygının bulunmadığı toplumda yaşam ne çekilebilir ne sürdürülebilir.