BÜTÜN sokakları bal dök yala kıvamında...
Herkesin elinde bir süpürge, kaldırımları temizliyor.
Yerde tek bir sigara izmaritine rastlamak mümkün değil. Kaldırım taşları boyanmış. Yaya geçitleri, trafik ışıkları son derece nizami...
Bu pırıl pırıl şehir neresi dersiniz?
Hayır, yanıldınız, Zürih değil. Sözünü ettiğim, Ruanda'nın başkenti Tigali...
STERİL BİR HAYAT
Oysa Ruanda denilince hepimizin aklına 1994 yılındaki o unutulmaz insanlık dramı geliyor.
Hutu kabilesinin, sömürgeci Belçika'nın dolduruşuna gelerek Tutsi'leri palalarla doğradığı, 100 gün içinde, tam 1 milyon kişinin yaşamını yitirdiği o insanlık dramı...
Ruanda'nın son halini ise Samanyolu TV'nin yüz akı belgesel programı Ayna'da izledim.
Ruanda; yaralarını sarmakla yetinmemiş, medeniyetin, insanlığın, umudun hâlâ yaşadığını kanıtlamak istercesine insanlarına modern ve steril bir yaşam kurmuş.
Medeniyetin, insana ve çevreye duyarlılığın en büyük kanıtı ise ülkede kampanyaya dönüştürülen 'plastik' düşmanlığı...
Doğada yok olması neredeyse imkansız olan bu maddeye karşı adeta savaş başlatılmış.
2008 yılında alınan bir kararla plastik poşet kullanımı yasaklanmış ve sıkı durun; havaalanında turistlerin getirdiği naylon torbalar içeri sokulmadan alınıp anında imha ediliyormuş.
Darısı başımıza...
Ruanda'nın pırıl pırıl sokaklarını, gözleri ışıldayan çocuklarını gördükçe içime nasıl bir huzur doldu anlatamam. Zira aylardır önümüze 'dış haber' diye konulanların neredeyse tümü kazalardan, felaketlerden, savaşlardan, katliamlardan ibaretti. Kara Afrika'dan bembeyaz umutlar yansıtan Ayna'ya binlerce teşekkür...