Geçenlerde ABD'deki kanlı okul baskınlarından yola çıkarak, şiddet içeren bilgisayar oyunlarının psikolojik tehlikelerinden söz etmiştim. Ama tehlike, psikolojik boyutları aşıp fiziki sınırlara dayanmış.
National Geographic kanalında bu hafta izlediğim Tabu adlı belgeselde, saplantı haline gelen alışkanlıklar konu ediliyordu. Bunlardan biri de bilgisayar oyunları bağımlılığıydı.
Meğer bilgisayar oyunları konusunda en dertli ülke, teknolojinin yeni dönemdeki merkez üssü olarak nitelenen Güney Kore'ymiş.
Hükümet, bilgisayar oyunları salgınından gençleri korumak için olağanüstü önlemlere başvuruyormuş.
Nasıl savaşmasınlar ki?
Geçen yıl 50 saat boyunca hiç yerinden kalkmadan, yemeden, içmeden, tuvalete dahi gitmeden bilgisayar oyunu oynayan 16 yaşındaki genç, sonunda dayanamayıp yere yığılmış. Hastaneye kaldırılırken de yolda hayatını kaybetmiş. Genç, oyuna kendini kaptırarak, beslenme yetersizliği, yorgunluk ve susuzluktan ölmüş...
Bir başka olayda, genç çift kendilerini bilgisayar oyununa öyle bir kaptırmış ki; yeni doğan bebeklerini beslemeyi unutup ölümüne neden olmuşlar. Güney Kore hükümeti, bugüne kadar bilgisayar oyunları yüzünden gerçekleşen tam 22 ölüm vakası tespit edince, ülke çapında alarm verilmiş.
İzlediğim belgeselde, ailesinin bir türlü bilgisayar başından ayıramadığı 12 yaşındaki genç Hang Do, devletin açtığı 'Bilgisayar Oyunlarından Kurtulma Kampı'na katılıyordu. 15 günlük kamp süresince tamamen açık havada gerçekleştirilen sosyal faaliyetlere yöneltilen gençlerin, dışarıdaki 'gerçek yaşamın' farkına varmaları sağlanıyordu. 15 günün sonunda da hepsine birden, tıpkı izci kamplarında yapılan yemin törenlerinde olduğu gibi "Bilgisayar oyunlarına günde en fazla 2 saat ayıracağım" şeklinde ant içiriliyordu.
Bizde henüz bu ciddi tehlikenin farkına varılmış değil. Ama bilgisayar teknolojisi ile bizden yıllar önce tanışan Güney Kore'nin 'tecrübelerinden' zaman kaybetmeden faydalanmamız gerekiyor.