Deniz Çakır'ın Muhteşem Yüzyıl'daki ilk sahnelerini izlerken içimden "Eyvah, çok yanlış bir rolde oynuyor" diye geçirdim. Zira Şah Sultan, Hürrem'in suyuna gidiyor, onunla çok iyi anlaşıyordu.
Deniz Çakır gibi kötü kadın rollerini harika canlandıran bir oyuncunun, Muhteşem Yüzyıl gibi sinsiliğin, entrikanın kol gezdiği bir dizide 'meleği' oynaması bana göre büyük bir hataydı ama Şah Sultan, kızkardeşi Hatice ile yalnız kaldığı ilk sahnede gerçek niyetini ortaya koydu. Meğer önce Hürrem'in güvenini kazanacak, sonra ilk fırsatta yılanın başını ezecekmiş...
'İşte şimdi oldu' dedim yine içimden. Bana göre ekranların 'En iyi kötü kadını' tam da yerini bulmuştu.
Bu arada Kanuni Sultan Süleyman'ın Ramazan ayında fırınların pişireceği ekmekler konusunda ortaya koyduğu hassas tutum, örnek teşkil edecek cinstendi. Ekmek numunelerini huzuruna getirterek, bizzat içlerine bakıp kokusunu içine çekerek kontrol etti ve Kadı Ebusuud Efendi'ye fırınların ve et satanların, Ramazan boyunca sıkı denetlenmesi için talimat verdi.
Ebusuud Efendi, "Siz bu konuyu bu kadar hassas bir şekilde takip ettikten sonra bize yapacak fazla bir şey kalmıyor" deyince; Kanuni Sultan Süleyman'dan içimizi titreten bir yanıt geldi: "Eğer ben halkın boğazına gidenler konusunda hassas davranmazsam; hem vicdanıma, hem Allah'a nasıl hesap veririm?"
Tabii ki din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı. Ama bu ülkeye yön verenler, öncelikle Allah'a karşı sorumlu olduklarını asla akıllarından çıkarmamalı. Süleyman'ın 46 yıl hüküm sürmesinin ve 'Kanuni' olarak anılmasının sebebi, yukarıdaki bu cümlenin içinde gizlenmiş olmalı....