Şimdi yine pek çokları şaşıracak. 'Adam kendi kuyusunu kazıyor' diyecekler çünkü çoğu zaman yaptığım gibi, çalıştığım grubun televizyon kanalındaki bir programı eleştireceğim.
Bilmedikleri ise bu gazeteyi yönetenlerin, yazarları yorumlarında tamamen özgür bıraktığı... Eğer onlar bana bu özgürlüğü tanımasaydı, Yakından Kumanda televizyon sektörünün 'referans köşesi' haline gelir miydi? (Bu terim benim değil, sektör çalışanlarının ve okurların köşemize layık gördüğü bir sıfattır.)
Eğer bu köşenin yazarı sadece kendi grubunun dizilerini, programlarını allayıp, pullasaydı ona kim inanır, kim saygı duyardı?
Eğer yazarınızın kaleminden yağ damlasaydı, bu grubun içinde gerçekten hak edilmiş övgüleri kaleme alırken, Yalancı Çoban'ın durumuna düşmez miydi?
Sözüm, Güven Bana yarışması için... Üç haftadır izliyorum. Beni rahatsız eden durum, pek çok okurumuzun gönderdiği eleştiri mesajlarıyla ete kemiğe büründü. Onlar da kıymık gibi vicdanlarına batan aynı durumu eleştiriyorlar.
YÜZLEŞME-YÜZSÜZLEŞME
Efendim, izlemeyenler için kısa özet: Birbirini tanımayan iki yarışmacı; büyük ödüle, ortak yanıtlarla koşuyorlar. Ödül büyüdükçe 'ihanet olasılığı' da artıyor. Zira diğerinden önce butona basan, birikmiş tüm parayı alıp kaçabiliyor! Bu ana da 'yüzleşme' diyorlar.
Oysa 'yüzsüzleşme' daha yakışan bir tabir olabilirdi çünkü bizde karşındakinin güvenini suistimal etmek, ortak kazancı lüpletmek, ortağını kandırmak hem etik değildir, hem de günahtır. Göz hakkı, kul hakkı, komşu hakkı gibi terimler boşuna hayatımıza girmemiştir. Kazancın her şeyden önce 'helâl' olması gerekir.
Yarışmanın yapımcıları belki de paranın insanı nasıl değiştirdiğini gözler önüne sermek için, bu 'ibret yarışmasını' ekrana sürmüş olabilirler ama yine de izlemesi, benim gibilere acı veriyor. Söyleyeyim dedim.