Futbol maçlarında son yılların modası, spikerin yanına bir de yorumcu koymak.
Ama İngiltere başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde uygulama farklı. Maçları iki 'spiker' anlatıyor. Bunun sebebi, yorumcunun televizyon yayınıyla ilgili teknik bilgiye sahip olmaması nedeniyle doğacak aksaklıkların önüne geçmek.
Yani eloğlu, maç yayını gibi kritik bir konuda ağzını açacak herkesin, televizyon yayıncılığını bilmesi gerektiğine inanıyor. Onun için de 'yorumcu' yerine 'spiker' kullanıyor.
SADECE GEVEZELİK
Bizim maç yorumcularımızın büyük kısmı ise ekran başındakileri canından bezdirecek kadar geveze. Maçla ilgisi olsun, olmasın her şeyi en uzun ve anlaşılmaz cümlelerle ifade etmeye çalışıyorlar.
Böyle olunca da maçın ritmi, heyecanı düşüyor. Lafla bölünen futbol, sahadaki kadar cazip olmuyor. Hele 'yorumcu' olarak mikrofon başına geçenlerin "Filanca takımın kupaya uzanması için mutlaka gol atması lazım" gibi dahiyane (!) yorumları yok mu, ekran başındakilerin kafasında saç bırakmıyor.
Maç sırasında futbol yorumculuğu yapmak için sadece teknik bilginin yeterli olmadığını TRT'nin yayınladığı son Avrupa Şampiyonası'nda sıkça gördük. Yorumcu aynı zamanda Türkçe'ye de hakim olacak, hitabet yeteneği bulunacak. Kısa, süratli ve özlü konuşacak.
Ve hepsinden önemlisi; sonu gelmez konuşmalarıyla en ciddi atakların, en kritik pozisyonların üzerini örtmeyecek.