Orhan Boran ve Yuki... Kulağımı radyoya dayayıp saatler geçirdiğim çocukluğumun ölümsüz karakterleri. Sonradan mahalle arkadaşlarım beni 'Yüksel'in kısaltması olarak, 'Yuki' diye çağırır olmuşlardı. Gururla taşıdım o lakabı yıllardır. Çünkü Orhan Boran'ın Yuki'si benim kahramanımdı.
Çocuk aklı işte, ne bileyim ben Orhan Ağabey'in kendi konuşmasını hızlı sarıp yeniden kaydettiğini? Ben Yuki'yi pek çok yaşıtım gibi uzaylı sanırdım...
Meğer gerçekten uzaylı olan Orhan Ağabey'in ta kendisiymiş. Bu gerçeği yıllar geçtikçe anladım.
Sunucu diye kendini ortaya atanları izleyip onunla kıyaslayınca fark ettim ki; sunucu ile takdimci arasında dağlar kadar fark var. Orhan Ağabey, tıpkı Halit Kıvanç, Orhan Ayhan ve Korhan Abay gibi 'takdimci' idi.
Sunuculuk için düzgün bir ses tonu ve telaffuz yeterliydi. Ama takdimcilik öyle mi? Diksiyon, eğitim, genel kültür, espri, doğaçlama konuşma yeteneği, yaratıcılık, kıvrak zeka ve hepsinden önemlisi nezaket bir arada olmalıydı. Ve biraz da psikoloji bilgisi...
Ünlünün ruh halinden anlamayan adamdan, 'takdimci' olamazdı çünkü...
Orhan Ağabey artık yok... Yuki de...
Ve galiba çocukluğumun yarısı da...