Pazar günüm harika başlamıştı. Erkenden kalkıp, oyumu kullandım. Sonra sezonun son Demokrasi Platformu programı için her pazar yaptığım gibi kıyafet sponsorumdan kostümümü seçtim.
"Zaten siz ne giyseniz, yakışıyor Yüksel Bey" diyen zarif mağaza görevlisinin jestiyle günüm daha da ışıklandı. Sonra yine her pazar yaptığım gibi mütevazı kahvaltılığımı alıp, gazetenin yolunu tuttum.
Yaşamdan Dakikalar'ı açıp keyifle kahvaltı etmeye hazırlanırken, gözüm bizim gazetedeki küçük(!) bir habere takıldı. Taa yedinci sayfada, iki sütuna sıkışmış bir haberdi. Okumaya başladım. Okudukça, lokmalarım, genzime akıttığım gözyaşlarıyla birleşip şişti, kocaman birer tıkaç oldu, yutamadım...
O andan beri henüz kendime gelmiş değilim.
Günün en alakasız anlarında gözümün önünde hiç yüzünü görmediğim bir bebek canlanıyor. Tecavüze uğrayan o 1 yaşındaki bebecik..
Annesi, çalıştığı pavyondan geldiğinde nikahsız yaşadığı eşinden olan bebeğinin altını ıslattığını sanmış. Bezi açınca bir de ne görsün? Kan...
Merak edip, doktora götürmüş yavrucağı...
Doktor, tecavüze uğradığını söylemiş.
Talihsiz yavruyu hemen ameliyata almışlar.
Yırtılan cinsel organını dikmişler...
Zanlı, babasının arkadaşı olan 17 yaşındaki A.H. imiş... Aranıyormuş.
Eğer içimden geçenleri aynen bu sütunlara döksem, gazetem kapanır, gazetecilik hayatım biter.
Hani tecavüz suçlularının hadım edilmesi tartışılıyordu ya bir dönem... Ne hadımı? Ben olsam...
Neyse... Beni asıl rahatsız eden; bu ahlak, şeref, insanlık yoksunu mahlukatla bu ülkede aynı havayı soluyor olmak... Hele ihtimaller... Hele o ihtimaller aklıma geldikçe, çıldırıyorum. Ona bir gün caddede yol vermiş olma ihtimalim... Bilet kuyruğunda göz göze gelmiş olma ihtimalim... Onun elinden bir şey satın almış, uzattığı paraya değmiş olma ihtimalim...
Haberi okuduğumdan beri her yarım saatte bir kalkıp, elimi yıkıyorum. Peki bakteri öldüren, hijyenik sabunla ihtimallerden arınır mıyım? Sanmıyorum...