Öncelikle yapımcı Türker İnanoğlu başta olmak üzere tüm Aşk Bir Hayal ekibini tebrik ediyorum.
Bir dizinin sansasyon yaratmadan da, reyting tuzakları kurmadan da, bağırıp çağırmadan da ekranda tutunabileceğini ispatladıkları için...
Aşk Bir Hayal, atv'nin kara delik gibi her şeyi yutan, bir türlü program tutturamadığı pazar gecelerinin kurtarıcısı oldu. Öyle, fazla bir medya desteği olmadan, sessiz sedasız işini yaptı. Hem de en iyi şekilde.
Hepimizi aşkın önüne engel konulamayacağına inandırdı. Herkes engellilerin dramını sömürmenin peşindeyken, bu dizi Altay'ın engelli hale geldikten, intiharın eşiğinden döndükten sonra nasıl sevgi zamkıyla hayata yapışabileceğini gösterip ülkedeki 7.5 milyon engellinin yüreğine umut ve yaşama arzusu aşıladı.
Aşk için önce hayal kurmak gerektiğini ama aşkın sadece hayalden ibaret olmadığını anlattı. Ve Miran Ağa karakteriyle şov dünyasına harika bir oyuncu kazandırdı: Orhan Kılıç... Son bölümde yine formunun zirvesindeydi.
Final bölümünde Miran Ağa'nın, 6 yaşındaki Reşat tarafından kazayla vurulup ölmesi ise önemli mesajları en çarpıcı şekilde vermeyi amaçlıyordu: Rüzgar eken, fırtına biçer. Kılıçla yaşayan, kılıçla ölür. Silahla çocuk arasına set koymazsanız, önce sizin hayatınız kararır...
Ama final bölümündeki bir sahnede; gözüme batan çapağı ise görmezden gelemezdim.
Ev sahnesinde bizim setlerde 'ark' olarak adlandırdığımız spot ışığının yansıması, gardırobun kapısında açıkça görülüyordu. Eh, o da, bu güzel dizinin giderayak nazar boncuğu olsun!..