Ne büyük hata ettim... Şu soğuk, karlı kış günlerinde tutup TRT Belgesel kanalında Hakan Güvenç Nerede? belgeselini izledim. Güneyin tüm mavilikleri bir batında önüme serildi. Gökova'nın şahane koylarında mavi turların köpüklü dümen suyuna kapıldım. Bodrum'un marinasında nazlı nazlı sallanan yelken direklerini görünce, yine fena halde firarım geldi... Haldun Sevel, nam-ı diğer 'Rüzgar Baba' tatlı tatlı Halikarnas Balıkçısı'nı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) ve tekne ile dünyayı dolaşan ilk Türk, Sadun Boro'yu anlattı. Fonda, yapraklarını mavi suya banan ağaçlar eşliğinde... Bilmiyordum, Rüzgar Baba'dan öğrendim, Yatağan'ın isminin nasıl konulduğunu... Yatağan meğer Halikarnas Balıkçısı'nın tirhandil diye tabir edilen, motorsuz, yelkenli teknesinin ismiymiş. Üstat, romanlarını, şiirlerini o teknenin güvertesine yüzükoyun yatar, öyle yazarmış... Ölümünden sonra, Menteşe yöresindeki bu ilçeye, Halikarnas Balıkçısı'nın ilhamına yardım ve yataklık eden o teknenin adı verilmiş... (Biz de sonradan oraya termik santral kurduk, heyhaaat!) Deniz âşığı Haldun Sevel, Halikarnas Balıkçısı ile ilgili daha önce hiç duymadığım bir anıyı da anlattı. Dönemin belediye başkanı, Cevat Şakir'den bir açılış töreni için Ege hakkında bir konuşma yapmasını istemiş. Ama daveti yaparken, "Lütfen takım elbise ile gel" demeyi de ihmal etmemiş. Zira son derece mütevazı bir yaşam süren üstadın günlük bir-iki pantolon ve deri ceketinden başka kıyafet giydiği görülmezmiş. Açılış günü bir de ne görsünler? Halikarnas Balıkçısı önde, arkada ise bir hamalın tuttuğu çubuğun üzerine asılmış, takım elbise... "Hayrola balıkçı?" demişler. Bizimki yanıt vermiş: "Konuşmayı ben mi yapacağım, yoksa elbise mi bilemedim. Her ihtimale karşı, elbise ile geldim..." Üzerine deniz kokusu sinmiş adamın kalenderliği bir başka oluyor... (Bkz: Öyle Bir Geçer Zaman ki'deki balıkçı)