Şeflerin yarıştığı Yemekteyiz, uzun süredir unuttuğumuz sofra adetlerini yeniden hatırlatması açısından ders niteliğindeydi. Ama ardından başlayan seri yine sinirleri alt üst etti. Bu vesileyle; 'gelenek- göreneklerimizle bezeli, ideal sofra adabını ve düzenini' yeniden hatırlamakta fayda var diye düşünüyorum:
Sofraya çiçek koymak güzeldir, şıktır. Ama tüm sevimliliği çiçeğe bırakmayın. Bir samimi gülümseme, en pahalı çiçekten daha estetiktir.
Sofrada ille de mum yakılacak diye bir kural yoktur. Siz sofranızı misafirperverliğinizle, iltifatlarınızla, hoş esprilerinizle ışıklandırın.
Kalkıp, suyunuzu kendiniz doldurun. Vallahi elinize yapışmaz.
İçtenlikle
"Eline sağlık, pek güzel olmuş" demekle incileriniz dökülmez.
Varsın, çatalın üzerinde su lekesi olsun. Peçeteyle iki ovduğunuzda geçer. Ama ev sahibinin yüreğindeki mahcubiyet lekesi o kadar kolay çıkmaz.
"Sen çok yoruldun, bırak da kahveleri ben yapayım" demek, eyleme geçmeseniz bile ev sahibinin tüm yorgunluğunu alacaktır.
Ayakkabılarınızla paldır küldür içeri dalmayın. Önce çıkarmayı teklif edin. Ev sahibi izin verirse, girin. Zira herkes evinde sokak ayakkabısı ile dolaşmıyor.
Sofraya oturmadan önce el yıkamak, hem kendinize hem ev sahibine hem de sofraya saygının bir işareti, vazgeçilmez bir sağlık koşuludur.
Mutfak, tıpkı yatak odası gibi ev sahibinin mahremidir. 'Teftiş' edilmemeli, davet üzerine 'teşrif' edilmelidir.
Her lokma Allah'ın bir lütufu, bahşettiği bir nimettir. Lokmadan sonra çıkacak kelimeyi de ağzınızda iyice evirip çevirin.
Beğenmeseniz de tabağınızdaki yiyecekleri bitirmeye çalışın. Reddettiğiniz her lokmaya muhtaç insanlar olduğunu aklınızdan bir an bile çıkarmadan, şükredin.
Her yemekten sonra misafirlerinizi eğlendirmeyi başkalarına bırakmayın. İlle de saz heyeti çağırmanız gerekmez. Muhabbetiniz, zarafetiniz, hatırşinaslığınız ile konuklarınızın gönül telini titretmeniz kafidir.
Sırf eleştirmek için yemek yemeyin. Benim yaptığımı yapın, yemek yiyebilmek için eleştirin!