Yaşamdan Dakikalar bu hafta da dolu doluydu. Yorumcular, Şakir Eczacıbaşı'nın kaybından sonra kültür-sanat dünyamızda doğan derin çukura bir kaç kürek toprak atmak, sanatseverlerin yüreğindeki kocaman boşluğu birazcık yamayıp, onları teselli etmek için adeta birbirleriyle yarıştılar. Şakir Eczacıbaşı'nın anıldığı bölüm ise onu tanımlayan en doğru cümlelerin kurulduğu son derece duygulu ve anlamlı ifadelerle bezeliydi. Hıncal Uluç, Şakir Eczacıbaşı ile sohbet etme olanağı bulamayanların çok şey kaybettiğini vurgularken, ondan dinlediği çok anlamlı bir hikayeyi de nakletti. Merhum Şakir Eczacıbaşı, yakın dostu Muhsin Ertuğrul ile ilgili bir öyküyü anlatmıştı Uluç'a... Atatürk, aniden tiyatroya gitmeye karar vermiş. Haber, tiyatroya ulaşır ulaşmaz, bir panik havası yaşanmaya başlamış. Muhsin Ertuğrul'un tiyatro konusunda nasıl disiplinli ve ilkeli olduğu herkes tarafından malum. Perde, bir dakika bile gecikmeden açılır. Salona elde palto ile girmek yasaktır, mutlaka vestiyere bırakılacaktır v.s... Ertuğrul, etrafındakilerin "Aman durun, yapmayın, bekleyin" diye yalvarmalarına aldırmadan, perdeyi tam zamanında açtırıp, oyunu başlatmış. Atatürk 10 dakikalık bir gecikmeyle salona gelmiş. Ertuğrul, onu kapıda karşılamış ve "Birazdan sizi locanıza alacağız efendim. Ama şu anda oyunumuz devam ediyor. Buyurun fuayede biraz istirahat edin" demiş. Birinci perde bitmiş. Atatürk locaya alınmış. O sırada Muhsin Ertuğrul kulise gidip, oyunculara talimat vermiş: "Lütfen oyuna birinci perdeden başlayın!.." Yalakalık yapmadan saygı göstermek, gönül kırmadan ilkeleri korumak... Sanatı, mevkilere kurban vermeden, mevkileri sanata saygı duymaya teşvik etmek... Bütün bunlar ancak Muhsin Ertuğrul ya da Şakir Eczacıbaşı gibi insanların zekaları ve zarafetleriyle mümkün olabilir... Ne yazık ki birer birer eksiliyorlar dünyamızdan...