Basketbol denilince sizin aklınıza siyah şeritli, kahverengi kocaman bir top, potalar, Magic Johnson, Larry Bird, Shaq, Kobi, Hidayet ya da "12 Dev Adam" şarkısı geliyor olabilir. Ama bir televizyon yazarı olarak basketbol bana öncelikle "Murat Murathanoğlu - İsmet Badem" isimlerini çağrıştırıyor. Yıllardır bu ikilinin anlatım ve yorumlarıyla maç izlemiş bir basketbolsever olarak Murathanoğlu ile Badem'i bu alanda bir "fenomen" olarak niteliyorum. Onlar anlatım masasının Kavuklu ile Pişekar'ı... Onlar Şansal Büyüka - Erman Toroğlu gibi bir klasik... Ve bence onlar tıpkı Beyaz Gölge dizisi gibi ülkemizde basketbolun tanınıp, sevilmesinde çok önemli bir kilometre taşı... İkiliyi yıllar sonra FOX ekranlarında izleyince sevindim. Lise arkadaşlarımı görmüş gibi oldum. Murat Murathanoğlu'nun o kendine özgü Anglo- Türkçe aksanı, nefes almadan anlattığı her pozisyonda ekran başındakilere "Eyvah şimdi boğulacak adam" dedirten müthiş heyecanı, İsmet Badem'in olağanüstü rahatlığı, sempatik benzetmeleri ve esprileri, karşılaşmaları "bir basketbol maçından daha fazlası" haline dönüştürüp, ekran başındakilere aynı zamanda "dizi keyfi" yaşatıyor. Onların anlatımıyla Londra Basketbol Turnuvası, adeta Binbir Gece'ye dönüyor ve "tarzı olan" her şey gibi ben bunu da pek seviyorum. Mesela İsmet Badem, Hidayet'in iri cüssesini anlatırken, elinde büyüyen kısa pantolonlu çocuktan söz eden kıraathane ihtiyarı gibi: "Basketbola ilk başladığında bu halinin yarısıydı kerata..." Badem'in zorlu bir ribaunt mücadelesini kazanan Ömer Onan için de bir incisi vardı: "Evladım Ömer Onan ya!.. Timsah mısın, nesin? Onlar nasıl pençeler öyle?.." Evet, evet, basketbol bu ikiliyle bir başka güzel...