Tuncay Güney'in her kelimesini haber yapıp, sonra da TRT 2'nin Kanada'dan yaptığı canlı yayını kıyasıya eleştirenlerin meseleye ne kadar objektif yaklaştığı tartışılır. Şimdi meslektaşlarıma soruyorum: Katil Öcalan'la ya da İsrailli Olmert'le röportaj imkanı bulsanız, içinizden kaçınız, "Hayır kardeşim, ben yapmam" dersiniz? O kişilerin görüşlerine, uygulamalarına katılmasanız da, hatta nefret etseniz de "gazetecilik" farklı bir refleks gerektirir. Gider, sorunuzu sorar, gazetecilik görevinizi yerine getirirsiniz. Bu nedenle, Tuncay Güney gibi açıklamalarıyla Türkiye'nin gündemini değiştiren birinin ağzından çıkan her söz önemlidir. Evet, o kişinin tüm söylediklerini ciddiye almak gerekmez. Hele CHP Lideri Baykal ile ilgili savurduğu martavala kuşlar bile güler. Tamam, TRT, yayınının 4 saatini yalnızca Tuncay Güney'e ayırmakla hata etmiştir. Yayın sırasında gerekli müdahalelerde bulunmakta yetersiz kalmıştır. Bunlar gerçek. İyi ama, Tuncay Güney'in bugüne dek söylediklerinin arasında hiç mi dikkate alınacak bilgi yoktu? Peki o zaman neden ifade vermesi için ta Kanada'dan getirtilmesine çalışılıyor?.. Demem o ki, TRT'nin habercilik anlayışı değişmiştir. Bunu çok uzun bir süredir bu sütunlarda yazıyorum. Eskiden Cumhurbaşkanı'nın Tanganika elçisini kabulü ilk haber olurdu. TRT şimdi tüm olanaklarıyla haber rekabetinin tam ortasındadır.
HABERCİLİK BAŞLADI
TRT'nin yeni haber dairesi başkanı Mustafa Özyürek'in yaptığı ilk iş, muhabirlere "uzmanlık" alanlarını sormak olmuş. "Sağlık muhabiri kim?" demiş, çıt yok. "Peki İçişleri Bakanlığı ile kim ilgileniyor?" diye sormuş, yine sessizlik. Görmüş ki, "uzman muhabir" yok. O an "kimin eli boşsa" habere o gidiyor. Hemen bir görevlendirme yapmış ve muhabirlere "TRT binasında oturmayı" yasaklamış. O günden beri sahada görev yapan muhabirler uzmanlık konularıyla ilgili özel haber üretiyorlar. Kurum ve kuruluşların yöneticileriyle kurdukları özel ilişkilerle en özel haberleri sağıyorlar. TRT 2'nin Ergenekon kazı çalışmasını "naklen" yayınlaması da eleştirildi. Devletin, kamu kanalına öncelik tanıması sadece bize özgü bir durum değil. Dünyanın her yerinde bu, böyledir. Önemli olan kamu televizyonunun bu "güveni" nasıl kullandığıdır. Ben izledim. Üç kamera ve naklen yayın arabası "sabaha kadar" oradaydı. Müthiş habercilik yaptılar. Hatta Uğur Dündar kendi haber bülteninde TRT 2'nin haberciliğine övgü yağdırdı. Peki TRT yalnızca Ergenekon konusunda mı imkanlarını seferber ediyor? Hayır. Bunu tespit etmek için masa başından yazı yazmak değil, benim gibi günde 15 saat ekranı izlemek gerekiyor. TRT, Ankara'ya kar düştüğünde başkentin üç noktasından canlı yayın ekipleriyle "hava durumu" verdi. Bunu niye konu etmediler?
BAYKAL TRT'DE OLMALIYDI
Muhalefet partisi, TRT'yi mahkemeye vermiş. Oysa TRT'nin kapılarının herkese açık olduğunu çok iyi biliyorum. Deniz Baykal'a TRT ekranlarında konuşması için davette bulunulduğunu da... Bir politikacı her şartta fikrini savunmakla mükelleftir. Baykal'a yakışan; sızlanmak yerine, devletin televizyonuna çıkıp, fikirlerini özgürce ifade etme şansını sonuna kadar kullanmasıydı. TRT'ye saldırmak kolaydır. Çünkü sesleri pek duyulmaz. Kendilerini yeterince savunacak imkanlardan mahrumdurlar. Gazeteleri yoktur mesela... Bu nedenle bazıları, kulaktan dolma, uyduruk bilgilerle sözde "skandal" haberlerini kaleme alıp, iş işten geçtikten sonra da özür yazısı yayınlarlar... Bir kez daha söylüyorum: Ben TRT'nin avukatı değilim. Bu kurumla ilgili en küçük bir menfaatim de söz konusu değildir. Ama bu kurum kamunun, yani benim. İşte bu yüzdendir ki, bu kadar kolay harcanmasına, karalanmasına gönlüm razı olmuyor. Gün gelecek TRT hakkında en ağır eleştirileri dün olduğu gibi yine ben kaleme alacağım. Ama "vur abalıya" anlayışına da her şart altında karşı duracağım. NOT: Pazartesi gecesi Tayfun Talipoğlu'nun sunacağı canlı yayın "Nasılsınız?"da TRT yayıncılığı masaya yatırılacak. TRT'yi yerden yere vuran, en sert şekilde eleştirenler de orada olacak. TRT bu programda "özeleştiri" yapmaya hazırlanıyor. Şimdi soruyorum: TRT'nin hangi döneminde böyle bir program yapmaya cesaret edilebildi? Bu bile tek başına, "değişimin" en önemli emaresi değil mi?