Söylemiştim... "Elveda Rumeli'nin iyi günlerini izliyorsunuz. Şimdi gülebildiğiniz kadar gülün. Hele bir etnik çatışmalar ve göç başlasın, gözlerinizin yaşı dinmeyecek" demiştim. Başladı... Pürsıçan'da yıllardır bir arada dostça yaşayan dini ve etnik kökeni farklı insanları birbirine düşürmeye çalışanların oyunu tuttu. İnsanlar sokaklarda "kendilerinden olmayanı" boğazlamaya koyuldu... Sütçü Ramiz ve ailesi, Girit'ten göç etmek zorunda bırakılan ailelere yürekten "Hoşgeldiniz" derken, başlarına geleceklerden habersizdi. Onların dramına üzülüp, kendi evlerinde konuk etmek için kasaba halkına önderlik etti. Ama Sütçü Ramiz'in göç etmek zorunda bırakılan "kendi ailesine" üzüleceği günler de uzak değil. Asıl dram işte o zaman başlayacak. "Suyun üte yanından" sürgün edilenlerin çoğu, çalı çırpıdan yapılma sallarla denizleri, nehirleri aşmaya çalışırken, boğulup, ölecek. Şimdilerde diziye fon müziği oluşturan "Aman bre deryalar" işte o hazin öyküleri anlatır. Ne gariptir ki, 1890'lardan 2000'lere dünyada pek az şey değişmiş. Güneydoğu'da ve Ortadoğu'da dini ve etnik ayrımcılığı körükleyip, bundan menfaat sağlamayı arzulayanların yüzünden insanlar birbirini boğazlıyor, birbirlerini göçe zorluyor. Pürsıçan ile Gazze'nin ne farkı var ki? Sütçü Ramiz, uluslararası politik manevraları uzun uzun anlatmaya çalışan Hasan ile Aleks'i dinledikten sonra, olan biteni ne de güzel özetledi: "Mandalar tepişiyor, karıncalar eziliyor..." Aman bre koca mandalar, ezilmesin şu garip karıncalar...