Dünkü Günaydın'da haberini okumuşsunuzdur. Cüneyt Arkın onunla ilgili yazdığım bir yorum üzerine bana uzunca bir mektup gönderdi. Neden reklam filmlerinde çoluk çocuğun tekmeleriyle "yıkılmak" zorunda kaldığını anlattı. Mektup bence yılın itirafıydı. Ama ne yazık ki Günaydın'da bu mektubun tamamına yer bulamadık. Sadece dörtte birini yayınlayabildik. Üstelik, bitişik sayfada Yağmur Atacan'ın Cosmo dergisinde yayınlanmış röportajı "tam sayfa" dururken... Bence Malkoçoğlu'nun asıl "yıkıldığı" an bu olmalıydı... Bana göre mektubun en çarpıcı bölümlerinden biri, Cüneyt Arkın'ın intihara teşebbüs ettiği anları kaleme aldığı satırlardı. İşte, o trajedinin kelimelere dökülmüş hali... "... Sonra içki geldi. Yorgunluktan uyuyamıyordum. Yatmadan önce bir duble oldu iki üç... Sonra altı ayda bir şişeleri diplemek. Bir gece sabaha karşı Sefa Önal boş şişelere bakıp 'Sen sarhoş olmak için değil, ölmek için içiyorsun. Akıl almaz bir intiharı yaşıyorsun' dedi. Ölüm kalım derken bir zaman geçti. Meşhur Kulüp 12'nin kapısındaki iri yarı fedai durup dururken sinirime dokundu. Yaklaştım. 'Buranın fedaisi misin?' dedim. 'Evet' dedi, 'Haracı da ben alırım.' Ona 'Silahın var mı?' diye sordum. Toplu Smith Wesson'u çıkardı. Aldım, kurşunları boşalttım. Bir tanesini yeniden koydum. Topluyu çevirdim. Sonra namluyu kafama dayayıp tetiği çektim. Sessizliği, korkuyu fark ettim. Silahı fedaiye uzattım. 'Şimdi sen kafana sık, sıkmadın mı bil ki bu gece haraçlar benim' dedim. Ölümle oynayan Cüneyt Arkın'a bir şey yapamayacaktı. Çok korkmuştu. Silahı alıp, yok oldu. Bu olayı yönettiğim bir filmde kullandım. Filmlerimde akıl almaz tehlikeli sahneler çekiyordum. Kaza, sakatlık, ölüm umurumda değildi. Ancak böyle varlığımı hissedebiliyordum. Ne hazin değil mi? Hayatta tek sahip olduğum şey ölümümdü. Ben de ölüm hakkımı var olmak için kullanıyordum. İşte Cüneyt Arkın bu yakıcı, korkunç trajediyi herkesin gözü önünde tek başına yaşıyordu. Bu kahırlı, umutsuz durumun şöyle böyle farkındaydı... Psikiyatristlerle konuştum. Anlattım. 'Sonuç?' dedim. 'Sonuç ya ölüm, ya çıldırmak. Zaten devamlı bir intihar halindesin. Bilinçaltı bir tutkudur. Kendinden öç alıyorsun' dediler..." Arkın daha sonra kendine karşı sürdürdüğü bu ölüm-kalım savaşını nasıl kazandığını da anlatmış. Dedik ya, mektup uzun... Korkarım, bu mektubun tamamını yayınlamak için her zaman olduğu gibi, gökte bir yıldızın daha kaydığı o "keder haftasını" bekleyeceğiz... Allah, kahramanıma uzun ömürler versin...