Derdimiz birdi, iki oldu... Yaprak Dökümü'nde Ali Rıza Bey'in durumuna üzülürken, yanına bir de Gurbet Kuşları'nın Fikri Bey'i eklendi... İkisi de türlü ekonomik zorluğun yanı sıra evlatlarının başına gelenler nedeniyle çok zor durumdalar. Ali Rıza Bey, oğlunun banka borcunu ödeyip, evini hacizden kurtarmak için tanıdığı, tanımadığı herkese el açacak hale geldi. Cevriye Kaynana para verdi ama herkese "keşke vermeseydi" dedirtti. Sonunda kahvecinin "kefen parası" imdada yetişti. Bu olan bitene çok üzülen Ali Rıza Bey'in geçen haftaki repliği ise hançer gibi yüreklere saplandı: "Alıştım artık... Bugün yüzüm kızarır, yarın daha az kızarır, sonra hiç kızarmaz. Zaten o zaman yüzüm de kalmaz... Geçinir, gideriz..." Sanırım, şerefli bir kale komutanının altına imza attığı teslim sözleşmesinin ilk maddesiydi bu sözler... Ya Fikri Bey'e ne demeli? Göç ettiği İstanbul'da daha dakika bir, gol bir... Dükkan ellerinden gitti, oğlan nezarete düştü. Elde avuçta olanı üçkağıtçılara kaptıran Fikri Bey'in imdadına çocukluk arkadaşı yetişti. Parayı verdi ama sanırım "iyiliğinden" değil. Yıllar önce tutkuyla bağlandığı Fikri Bey'in karısına duyduğu aşk yüzünden... Durun bakalım Fikri Bey bu acı gerçeği öğrenince ne yapacak? Nasıl yıkılacak?.. Ali Rıza ve Fikri... İkisi de edebiyat klasiklerinin iki önemli karakteri... Yıllar önce de bu coğrafyada ekmek aslanın ağzındaydı, şimdi de öyle... Ne yazık ki hâlâ en büyük dramımız bu... Peki insansızlık mı parasızlığa yol açıyor, yoksa parasızlık mı insan çoraklığını oluşturuyor? Gelin de çıkın şu tavuk-yumurta paradoksunun içinden...