Herkesin havuzlu villalarda ikamet ettiği yerli dizilerde "fukaralık" tanımı da değişti. Örneğin; Binbir Gece'de işyerine haciz gelen, faturaları bile ödemekte güçlük çeken Kerem'in "çıkma" babası ve kız kardeşi, hâlâ kocaman LCD televizyonun karşısında keyif çatmaktalar. Evleri ise İstanbul'un en "mutena" semtlerinden birinde ve kral daireleri gibi döşenmiş.. Yaprak Dökümü'nde ev halkı ekonomik zorluklarla "sözde" boğuşuyor. Sözde diyorum çünkü bir giydiklerini bir daha giymiyorlar. En kısa mesafeye bile taksi ile gidiyorlar. Evlerinde uyurken bile tüm lambalar açık. Sofralarında bir kuş sütü eksik. Ama evde internet bağlantısı eksik değil. Bu arada ne zamandır yazacağım, fırsat olmuyor. Bari bu vesile ile değineyim: Çocuklarından biri hapse düşmüş, kız çocukları birbirine girmiş, eşi türlü acılara gark olmuş annenin "kırmızı" saç boyası, içine düştüğü kederli durum ile çelişmiyor mu sizce de? Kavak Yelleri ise bir başka alem... Efe'nin ağabeyi polis ama İstanbul'da dubleks bir dairede yaşıyorlar. Üstelik eve para getiren başka kimse de yok. Gözünü seveyim böyle fukaralığın...