CANDAN Erçetin'in otelde ekstraya gittiğini hiç duymamıştım. Yılbaşında Kıbrıs'ta sahne alacağını öğrenince bu "tarihi" geceyi kaçırmak istemedim. Malum, Candan Erçetin, medyaya ve meslektaşlarına karşı biraz mesafeli durur. Hani nasıl diyeyim biraz snob bir hali vardır. Ondaki inanılmaz değişimi en son Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserinde fark etmiştim. Ortaya öyle dinamik bir sahne şovu koymuştu ki, Açıkhava'dan hem keyifli, hem de ağzım hayretten bir karış açık ayrılmıştım. Konser tamamdı. Peki ya Candan Erçetin yılbaşı sahnesinde de seyirciyi avucunun içine alabilecek miydi? Daha şovun 15'inci dakikasında "Bu iş tamamdır" dedim. Bir repertuvar ki, anlatılır gibi değil. 60'lı yılların tangolarından girdi, Elvis Presley'den çıktı. Eğlenceye hazır gençler bir yana, pist bir anda tango, çaça, rock n'roll yapan şirin ihtiyarlarla doldu. Ardından Türk Sanat Müziği'nden eşsiz tatlar çaldı gönüllerimize... Fransız şansonları, unutulmaz İtalyan slovları ve günümüzün popüler melodileriyle 2 saat nasıl geçti, anlamadım... Erçetin, sadece muhteşem repertuvarı ve billur sesiyle değil, halkla kurduğu samimi diyalogla da gönülleri fethetti. Her zaman olduğu gibi seçtiği birbirinden zevkli kostümleri, her şarkının ruhuna uygun dans motifleri ile son günlerin moda polemiği "Sanatçı kime denir?" tartışmasına nokta koyacak bir laboratuvar kurdu sahneye... Akademi Türkiye'nin yapımcıları Candan Erçetin'i jüri üyesi yapmak için girişimlerini sürdürüyorlar. Emin olun, yapımcılardan daha çok onun jüri masasında oturmasını ben istiyorum. Böyle bir değerle aynı resim karesine girebilmek için...